Sene 2006. Galatasaray,
her sezon yeni bir yıldızı Kadıköy’e getiren
Fenerbahçe’nin adeta baskısı altında. Boğaz’ın karşı kıyısı dünya
yıldızlarıyla süslenirken, Avrupa yakasında mali krizler içinde bir
sessizlik... Dönemin yönetimi ise olmuş yıldızları getiremediği için, doğal
olarak potansiyel yıldızlar peşinde. Bir önceki sezon keşfedilen Ribery ise
elden kaçmış, safça... Arjantin’de, alt yaş milli takımlarda kaptanlık yapa
yapa yükselen bir genç var. Arjantin için M.Ö.* son dönemin potansiyel starlarından.
2003’teki 20 Yaş Altı Dünya Şampiyonası’nda da giymiş formayı bu genç, başarılı
da olmuş. Estudiantes formasıyla Avrupalı takımların dikkatini çoktan çekmiş
tabi. Galatasaray da peşinden koşuyor bu gencin. Türkiye’ye gelecek, kendini
geliştirecek ve bir dünya yıldızı olacak! Bu ümitle, kaz gelecek yerden tavuğu
esirgemiyor tabi yönetim, bastırıyor 5 milyon $’ı, yıldız adayına giydiriyor
parçalı formayı. Taraftar da bulabildiği kadarıyla videolarını izliyor bu genç
yıldız adayının. Videolarda gerçekten de bir star var, hele Arjantin Genç Milli
takımlarında yaptığı çalımlar, gönderdiği asistler, attığı goller süper! Herkes
çok ümitli bu çocuktan. Geliyor memlekete, bakıyoruz ki biraz çelimsiz, bizim
ligdeki kasap defanslarla nasıl mücadele edecek diye bir soru takılıyor
aklımıza. Ancak olsun, çalışır güçlenir nasıl olsa diyoruz, umutluyuz hala.
Olacak bu çocuk!
*Messi'den Önce.
______________________________________________________________________
Aynı sene. Önceki sezon
alt yapıdan “meşhur” 87 jenerasyonundan ilk meyveler A takıma çıkarılmış. Alt
yaş gruplarında şampiyonluklara ambargo koyan bu ekipten Cafercan Aksu, Özgürcan
Özcan, Ferhat Öztorun, Uğur Uçar, Mülayim Erdem, Mehmet Güven ve Aydın Yılmaz
hep birlikte Gerets’in kadrosuna yükseltilmiş. O da bu gençlerin arasında.
Aslında top toplayıcılık yaptığı yıllarda kenardan hayranlıkla izlediği efsane
Hagi, 2005 yılında teknik adam olarak bu meşhur jenerasyona ve ona geniş kadrosunda yer vermişti. Ancak
2005-2006 sezonunu bu gençlerin asıl yükseldiği sezon olarak kabul etmeliyiz. O sezon
abilerinden pek sıra gelmemiş bir çoğuna doğal olarak. Takımın hücum hattında
Ergün Penbe, Hasan Şaş, Ümit Karan, Necati Ateş, Hasan Kabze, İliç ve Kral Hakan Şükür
gibi ağır toplar var! Genç Sabri de kendini göstermiş, fırsat geldikçe iyi
performanslar gösteriyor. Sezonu şampiyon olarak tamamlıyor zaten Galatasaray.
Gençlerden ise Aydın, zorlu bir Konya deplasmanında son dakikalarda yedek kulübesinden oyuna girmiş, belki de
şampiyonluğu getirecek kadar önemli, mükemmel bir gol atmıştı o sezon. Henüz
18’ine girmeden bütün Galatasaraylılar’a ezberletmişti ismini o golle Aydın.
Ancak o, pek fırsat bulamamıştı A takımdaki ilk sezonunda. Gerets onu beğenmiş
de olsa, yeterli bulmamıştı. Tecrübe kazanmalıydı. Devre arasında kiralık
olarak göndermeyi önerdi. O da kendini göstermenin peşindeydi zaten, aklında
“bir daha geri dönebilecek miyim” soruları vardı belki de ama kabul etti
kiralık gitmeyi. Sezonun ikinci yarısını Manisaspor’da geçirecek olmak, sezon
sonunda ona bir şampiyonluk madalyası kaybettirmişti ama belki de hayal bile
edemediklerini kazandıracaktı.
Kiralık gittiği, dönemin
Manisaspor’u Ersun Yanal liderliğinde çıkış yapmış flaş bir ekipti. Filip
Holosko, Caner Erkin, Hakan Balta, Uğur İnceman, Selçuk İnan, Sinan Kaloğlu,
Zelenka ve Meduna bu kadronun içinde olan oyunculardı. Ersun Yanal onu yarım
sezon boyunca sağ bekte oynattı. Ama o, oynamayı en çok sevdiği sol açık
pozisyonunun tam zıttı bir bölgede oynatıldığı için isyan etmedi, tersine
kendini göstermek için daha çok çalıştı, güçlendi; yetenek yelpazesine defansif
kabiliyetler de ekledi. Aldığı formayı geri vermedi. Bu kararlılık ona bir
sonraki sezon Galatasaray’a dönüş bileti olacaktı.
_________________________________________________________________________
Arjantinli yıldız adayı
beklentiler sonucu, yeni sezonun en merak edilen ismiydi. Ancak sezon
başlangıcı Galatasaray için de, Arjantinli için de büyük bir hayal kırıklığı
oldu. Bir önceki sezonun şampiyonu, sezona
ilk 5 haftada 8 puan kaybederek girdi. İlerleyen haftalarda da bir
türlü istikrar yakalayamayan, üst üste galibiyet alamayan ekip sezonu düşe
kalka götürüyordu. Genç Arjantinli ise forma şansı bulduğu dakikalarda adeta
dökülüyor, oynadığı her dakika kendisinden çok umutlu olan taraftarları biraz
daha hayal kırıklığına uğratıyordu. Aslında Türkiye Kupası’nda alt seviye
ekiplere karşı fena performanslar göstermemişti. Ancak lig maçlarında deyim
yerindeyse ayakta duramıyordu. Bu büyük hayal kırıklığına sebebiyet veren bu isim;
Arjantin U-20 takımında Javier Mascherano, Zabaleta, Cavenaghi, Jose Sosa ve
Carlos Tevez gibi isimlerin kaptanlığını yapmış olan Marcelo Adrian
Carrusca’ydı. Carrusca, üç sezon daha Galatasaray’da kalacaktı. Ancak hiçbir
zaman düzenli olarak forma giyemedi, takımın bankolarından olamadı. Kontratının
son yıllarını ise deniz aşırı ülkelere kiralanarak geçirecekti.
Marcelo Adrian Carrusca |
Hayal kırıklıklarıyla
geçen bu sezonun kötü sonla biten hikayeleri olduğu aşikardı. Lakin, hepimizin
gönlüne umut ışıklarını saçacak masal gibi bir öykünün de başladığı sezon
olacaktı 2006-2007 sezonu. Bu öykünün başrolünde ise Manisa’dan dönen 19
yaşında bir genç oynayacaktı: Arda Turan. Henüz sezonun başında Şampiyonlar
Ligi ön elemesinde Mlada Boleslav'ı geçerken duyacaktık ismini ilk kez. Bu
maçta yaptığı 2 gol, 1 de asist vardı. Ancak asıl önemli olan başka bir
ayrıntıydı aslında; bizde 18-25 arası genç oyuncular, oynadıkları takımlardaki
"abiler" tarafından defans yapmaları, risk almamaları, topu
ayaklarından bir an önce ve en basit şekilde çıkartmaları öğütlenir. Arda ise
öyle değildi. Bunu daha ilk fırsatında belli ediyordu. 19 yaşındaydı ama
sorumluluk almaktan kaçmıyordu, çalım atmaktan korkmuyordu, güçlüydü; vücudunu
kullanabiliyordu. Bu özellikler Türk futbolu için gerçekten de eşine zor
rastlanır türden örneklerdir. Bizde genç oyuncular bu fiziksel ve mental
özelliklerini ancak 25 yaşından sonra geliştirebilirler. Çünkü ne tribündeki
fanatikler ne takımdaki abiler ne de kulübedeki gerici teknik adamlar bu
çocukların hata yapmasına izin vermezler. Sorumluluk almasını istemediğiniz bir
futbolcu doğal olarak hata da yapamaz. Hata yapma fırsatlarını 22-23
yaşlarından sonra bulabildikleri için bu hatalardan öğrenme aşaması da 25 yaşından
sonraki dönemlere kayacaktır. Şu anda milli takımımızda oynayan Türkiye alt
yapılı oyunculara bakarsanız, hepsinin optimum performanslarına 25 yaşından
sonra ulaşabildiğini göreceksiniz.
Arda ise 19 yaşında
takımın banko oyuncusu olmuş, 21 yaşında EURO 2008'de yarı final oynayan milli
takımın yıldızı halini almıştı. Bana sorarsanız onun en büyük özelliği şuydu: A takımlara geçiş sürecinde tamamı bocalamış bir jenerasyonda, bunu başaran tek
Türk oyuncuydu; fakat bunu etrafında iyi bir takım ve ona senelerce inanmış bir
hoca ile birlikte yapmadı. Galatasaray tarihinin en kötü takımlarından birinde,
toplamda 8 farklı teknik direktör ile çalışarak gelişimini devam ettirmişti!
Hatta Galatasaray'ın bu karanlık yıllarında parlayan nadir ışıklardandı. Onun
bazı imza hareketleri vardır. Mesela sağ ayaklı bir oyuncu olmasına rağmen sol
kanatta daha efektif olur, çünkü zıt ayağıyla topu tersine doğru çekerek
rakibini çok kolay eksiltebilir. Ya da çizgiye indiği pozisyonlarda telaşla
gelişigüzel bir orta kesmez, mutlaka topu çeker ve arkasından gelen savunmacıyı
yerde kayarak uzaklaşırken görürsünüz. Geniş kalçalarını avantaja çevirmiştir;
vücudunu yere yaklaştırarak top ile rakip arasına kalçasını koyar, bu hamlesi
onu şimdilerde dünyanın en iyi top saklayan birkaç oyuncusundan biri yapmıştır.
Savunmada da şimdi ben anlatırken gözünüzde canlanacak bir hamlesi vardı. İlk
zamanlarda ağır bir oyuncu olduğu için çalımı bir kez yediği zaman geri dönüşü
olmaz ve oyundan kopardı. Ancak o akıllı bir oyuncu, bu problemi şöyle çözer;
karşıdan gelen rakibini onun gitmesini istediği tarafı açık bırakarak oraya
yönlendirir, rakibi tam çalımı attığını düşündüğü sırada gafil avlanmıştır.
Çünkü Arda o boşluğu bilerek açmış ve bir sonraki hamleyi çoktan yaparak,
sliding tackle ile topu rakibinden tereyağından kıl çeker gibi kazanmıştır
bile. İşte bu gibi ayrıntılar onu yeşil sahada farklılaştırıyordu. 22 yaşında
kaptanlık pazubentini takmış, Hagi'nin 10 numarasını sırtına geçirmişti. Ancak
Türkiye'de geçirdiği her geçen gün popülerliği artıyor ve magazinin yıprattığı,
sözde spor yorumcularının onu röportaj verirken ağlatacak kadar ağır yorumları
ile bezdirdiği bir ortam içinde hapsolmuş oluyordu.
Galatasaray'dan ayrılış
sürecinin nihayetindeki Atletico Madrid yılları için zaten söylenebilecek pek
söz yok. Şansının da ona biraz yardımı oldu ve kader onu Diego Simeone ile bir
araya getirdi. Simeone'nin takımı ile her şeyi kazandılar. O da kendini
geliştirmeye devam etti. Fiziğini düzeltti, kilo verdi. Koşu mesafelerini ve devamlılığını artırdı. İlk Atletico
sezonunda 60-70 dakika dayanabilen Arda
haftada iki maçı en yüksek tempoda 90'ar dakika çıkarabilecek seviyeye
geldi. Bu geçen 4 yılın sonunda iyiden iyiye farklılaşmış, elit futbolcu
sınıfına ulaşmış biri haline geldi. Avrupalı futbolcular arasında Gattuso gibi
hırslı ve yürekli oyuncular karşısında
Pirlo, Deco gibi aklıyla oynayan yönetmen oyuncular ile
karşılaşabilirsiniz. Ancak Arda bu iki ekolün bir karışımı gibi bir hale geldi.
Hırsından topu ısıran, hakeme krampon fırlatan Arda ile sahanın köşesinde
İniesta ve Pique tarafından sıkıştırılmışken topuğuyla Pique'ye bacak arası çalımı atan Arda aynı oyuncuydu! Belki de onu bugünlerine getiren sihir; dar
Bayrampaşa sokaklarında topu kapmak için savaşan çocuk ile Vicente Calderon'da
İspanya Ligi şampiyonunun saha içi yönetmeni olan adamın tek bir kişide
birleşmiş olmasıdır.
Bugün o Arjantinli
Marcelo Carrusca Avustralya'da Adelaide United forması giyiyor. Bizim Arda ise
bir Copa Del Rey, bir La Liga, bir İspanya Süper Kupası, bir UEFA Kupası ve bir
de UEFA Süper Kupası kazandığı Atletico Madrid'den ayrılarak Barcelona'ya 41m€
gibi inanılmaz bir bedelle transfer oldu. Bakın Barcelona'ya transfer olmak
diğer tüm elit sınıf takımlara transfer olmaktan daha zordur. Çünkü Katalan
ekibinin tarihi gelenekleri gereği La Masia'dan yetişen alt yapı oyuncuları
transfere pek de ihtiyaç bırakmaz. İşte bu sebeple Barça sadece çok büyük
yıldızları transfer eder. Hele ki hücum oyuncusuysanız, Barça'ya transfer olmak
sizin için ancak uçuk bir hayal olabilir. Son 10 yılda Barça'nın hücuma yaptığı
transferler şu şekilde:
- · Ronaldinho
- · Samuel Eto'o
- · Javier Saviola
- · Thierry Henry
- · Zlatan Ibrahimoviç
- · David Villa
- · Cesc Fabregas
- · Neymar Jr
- · Luis Suarez
İşte Arda Turan bu
isimlerin altına yazdırdı adını. Hem de Barcelona tarihinin en pahalı 4.
transferi olma unvanıyla. Bu bir Türk futbolcusunun tarih boyunca gelip
gelebileceği belki de en üst noktadır. Hepimizin gururu olan Arda, başarılarına
devam da edecektir. Umuyorum ve tahmin ediyorum ki Barcelona'da da çok
sevilecek, önceki kulüplerinde olduğu gibi Barça tarihine de adını
yazdıracaktır.
Ufkumuzu böylesine
genişlettiği için tüm Türk futbolseverler olarak ona bir teşekkür borçluyuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder