11 Temmuz 2015 Cumartesi

Gracias!

Sene 2006. Galatasaray, her sezon yeni bir yıldızı Kadıköy’e getiren  Fenerbahçe’nin adeta baskısı altında. Boğaz’ın karşı kıyısı dünya yıldızlarıyla süslenirken, Avrupa yakasında mali krizler içinde bir sessizlik... Dönemin yönetimi ise olmuş yıldızları getiremediği için, doğal olarak potansiyel yıldızlar peşinde. Bir önceki sezon keşfedilen Ribery ise elden kaçmış, safça... Arjantin’de, alt yaş milli takımlarda kaptanlık yapa yapa yükselen bir genç var. Arjantin için M.Ö.* son dönemin potansiyel starlarından. 2003’teki 20 Yaş Altı Dünya Şampiyonası’nda da giymiş formayı bu genç, başarılı da olmuş. Estudiantes formasıyla Avrupalı takımların dikkatini çoktan çekmiş tabi. Galatasaray da peşinden koşuyor bu gencin. Türkiye’ye gelecek, kendini geliştirecek ve bir dünya yıldızı olacak! Bu ümitle, kaz gelecek yerden tavuğu esirgemiyor tabi yönetim, bastırıyor 5 milyon $’ı, yıldız adayına giydiriyor parçalı formayı. Taraftar da bulabildiği kadarıyla videolarını izliyor bu genç yıldız adayının. Videolarda gerçekten de bir star var, hele Arjantin Genç Milli takımlarında yaptığı çalımlar, gönderdiği asistler, attığı goller süper! Herkes çok ümitli bu çocuktan. Geliyor memlekete, bakıyoruz ki biraz çelimsiz, bizim ligdeki kasap defanslarla nasıl mücadele edecek diye bir soru takılıyor aklımıza. Ancak olsun, çalışır güçlenir nasıl olsa diyoruz, umutluyuz hala. Olacak bu çocuk!


*Messi'den Önce.


______________________________________________________________________



Aynı sene. Önceki sezon alt yapıdan “meşhur” 87 jenerasyonundan ilk meyveler A takıma çıkarılmış. Alt yaş gruplarında şampiyonluklara ambargo koyan bu ekipten Cafercan Aksu, Özgürcan Özcan, Ferhat Öztorun, Uğur Uçar, Mülayim Erdem, Mehmet Güven ve Aydın Yılmaz hep birlikte Gerets’in kadrosuna yükseltilmiş. O da bu gençlerin arasında. Aslında top toplayıcılık yaptığı yıllarda kenardan hayranlıkla izlediği efsane Hagi, 2005 yılında teknik adam olarak bu meşhur jenerasyona  ve ona geniş kadrosunda yer vermişti. Ancak 2005-2006 sezonunu bu gençlerin asıl yükseldiği sezon olarak kabul etmeliyiz.  O sezon abilerinden pek sıra gelmemiş bir çoğuna doğal olarak. Takımın hücum hattında Ergün Penbe, Hasan Şaş, Ümit Karan, Necati Ateş, Hasan Kabze, İliç ve Kral Hakan Şükür gibi ağır toplar var! Genç Sabri de kendini göstermiş, fırsat geldikçe iyi performanslar gösteriyor. Sezonu şampiyon olarak tamamlıyor zaten Galatasaray. Gençlerden ise Aydın, zorlu bir Konya deplasmanında son dakikalarda  yedek kulübesinden oyuna girmiş, belki de şampiyonluğu getirecek kadar önemli, mükemmel bir gol atmıştı o sezon. Henüz 18’ine girmeden bütün Galatasaraylılar’a ezberletmişti ismini o golle Aydın. Ancak o, pek fırsat bulamamıştı A takımdaki ilk sezonunda. Gerets onu beğenmiş de olsa, yeterli bulmamıştı. Tecrübe kazanmalıydı. Devre arasında kiralık olarak göndermeyi önerdi. O da kendini göstermenin peşindeydi zaten, aklında “bir daha geri dönebilecek miyim” soruları vardı belki de ama kabul etti kiralık gitmeyi. Sezonun ikinci yarısını Manisaspor’da geçirecek olmak, sezon sonunda ona bir şampiyonluk madalyası kaybettirmişti ama belki de hayal bile edemediklerini kazandıracaktı.



Kiralık gittiği, dönemin Manisaspor’u Ersun Yanal liderliğinde çıkış yapmış flaş bir ekipti. Filip Holosko, Caner Erkin, Hakan Balta, Uğur İnceman, Selçuk İnan, Sinan Kaloğlu, Zelenka ve Meduna bu kadronun içinde olan oyunculardı. Ersun Yanal onu yarım sezon boyunca sağ bekte oynattı. Ama o, oynamayı en çok sevdiği sol açık pozisyonunun tam zıttı bir bölgede oynatıldığı için isyan etmedi, tersine kendini göstermek için daha çok çalıştı, güçlendi; yetenek yelpazesine defansif kabiliyetler de ekledi. Aldığı formayı geri vermedi. Bu kararlılık ona bir sonraki sezon Galatasaray’a dönüş bileti olacaktı.


_________________________________________________________________________

  

Arjantinli yıldız adayı beklentiler sonucu, yeni sezonun en merak edilen ismiydi. Ancak sezon başlangıcı Galatasaray için de, Arjantinli için de büyük bir hayal kırıklığı oldu. Bir önceki sezonun şampiyonu, sezona  ilk 5 haftada 8 puan kaybederek girdi. İlerleyen haftalarda da bir türlü istikrar yakalayamayan, üst üste galibiyet alamayan ekip sezonu düşe kalka götürüyordu. Genç Arjantinli ise forma şansı bulduğu dakikalarda adeta dökülüyor, oynadığı her dakika kendisinden çok umutlu olan taraftarları biraz daha hayal kırıklığına uğratıyordu. Aslında Türkiye Kupası’nda alt seviye ekiplere karşı fena performanslar göstermemişti. Ancak lig maçlarında deyim yerindeyse ayakta duramıyordu. Bu büyük hayal kırıklığına sebebiyet veren bu isim; Arjantin U-20 takımında Javier Mascherano, Zabaleta, Cavenaghi, Jose Sosa ve Carlos Tevez gibi isimlerin kaptanlığını yapmış olan Marcelo Adrian Carrusca’ydı. Carrusca, üç sezon daha Galatasaray’da kalacaktı. Ancak hiçbir zaman düzenli olarak forma giyemedi, takımın bankolarından olamadı. Kontratının son yıllarını ise deniz aşırı ülkelere kiralanarak geçirecekti.


Marcelo Adrian Carrusca


___________________________________________________________________________





Hayal kırıklıklarıyla geçen bu sezonun kötü sonla biten hikayeleri olduğu aşikardı. Lakin, hepimizin gönlüne umut ışıklarını saçacak masal gibi bir öykünün de başladığı sezon olacaktı 2006-2007 sezonu. Bu öykünün başrolünde ise Manisa’dan dönen 19 yaşında bir genç oynayacaktı: Arda Turan. Henüz sezonun başında Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Mlada Boleslav'ı geçerken duyacaktık ismini ilk kez. Bu maçta yaptığı 2 gol, 1 de asist vardı. Ancak asıl önemli olan başka bir ayrıntıydı aslında; bizde 18-25 arası genç oyuncular, oynadıkları takımlardaki "abiler" tarafından defans yapmaları, risk almamaları, topu ayaklarından bir an önce ve en basit şekilde çıkartmaları öğütlenir. Arda ise öyle değildi. Bunu daha ilk fırsatında belli ediyordu. 19 yaşındaydı ama sorumluluk almaktan kaçmıyordu, çalım atmaktan korkmuyordu, güçlüydü; vücudunu kullanabiliyordu. Bu özellikler Türk futbolu için gerçekten de eşine zor rastlanır türden örneklerdir. Bizde genç oyuncular bu fiziksel ve mental özelliklerini ancak 25 yaşından sonra geliştirebilirler. Çünkü ne tribündeki fanatikler ne takımdaki abiler ne de kulübedeki gerici teknik adamlar bu çocukların hata yapmasına izin vermezler. Sorumluluk almasını istemediğiniz bir futbolcu doğal olarak hata da yapamaz. Hata yapma fırsatlarını 22-23 yaşlarından sonra bulabildikleri için bu hatalardan öğrenme aşaması da 25 yaşından sonraki dönemlere kayacaktır. Şu anda milli takımımızda oynayan Türkiye alt yapılı oyunculara bakarsanız, hepsinin optimum performanslarına 25 yaşından sonra ulaşabildiğini göreceksiniz.





Arda ise 19 yaşında takımın banko oyuncusu olmuş, 21 yaşında EURO 2008'de yarı final oynayan milli takımın yıldızı halini almıştı. Bana sorarsanız onun en büyük özelliği şuydu: A takımlara geçiş sürecinde tamamı bocalamış bir jenerasyonda, bunu başaran tek Türk oyuncuydu; fakat bunu etrafında iyi bir takım ve ona senelerce inanmış bir hoca ile birlikte yapmadı. Galatasaray tarihinin en kötü takımlarından birinde, toplamda 8 farklı teknik direktör ile çalışarak gelişimini devam ettirmişti! Hatta Galatasaray'ın bu karanlık yıllarında parlayan nadir ışıklardandı. Onun bazı imza hareketleri vardır. Mesela sağ ayaklı bir oyuncu olmasına rağmen sol kanatta daha efektif olur, çünkü zıt ayağıyla topu tersine doğru çekerek rakibini çok kolay eksiltebilir. Ya da çizgiye indiği pozisyonlarda telaşla gelişigüzel bir orta kesmez, mutlaka topu çeker ve arkasından gelen savunmacıyı yerde kayarak uzaklaşırken görürsünüz. Geniş kalçalarını avantaja çevirmiştir; vücudunu yere yaklaştırarak top ile rakip arasına kalçasını koyar, bu hamlesi onu şimdilerde dünyanın en iyi top saklayan birkaç oyuncusundan biri yapmıştır. Savunmada da şimdi ben anlatırken gözünüzde canlanacak bir hamlesi vardı. İlk zamanlarda ağır bir oyuncu olduğu için çalımı bir kez yediği zaman geri dönüşü olmaz ve oyundan kopardı. Ancak o akıllı bir oyuncu, bu problemi şöyle çözer; karşıdan gelen rakibini onun gitmesini istediği tarafı açık bırakarak oraya yönlendirir, rakibi tam çalımı attığını düşündüğü sırada gafil avlanmıştır. Çünkü Arda o boşluğu bilerek açmış ve bir sonraki hamleyi çoktan yaparak, sliding tackle ile topu rakibinden tereyağından kıl çeker gibi kazanmıştır bile. İşte bu gibi ayrıntılar onu yeşil sahada farklılaştırıyordu. 22 yaşında kaptanlık pazubentini takmış, Hagi'nin 10 numarasını sırtına geçirmişti. Ancak Türkiye'de geçirdiği her geçen gün popülerliği artıyor ve magazinin yıprattığı, sözde spor yorumcularının onu röportaj verirken ağlatacak kadar ağır yorumları ile bezdirdiği bir ortam içinde hapsolmuş oluyordu.




Galatasaray'dan ayrılış sürecinin nihayetindeki Atletico Madrid yılları için zaten söylenebilecek pek söz yok. Şansının da ona biraz yardımı oldu ve kader onu Diego Simeone ile bir araya getirdi. Simeone'nin takımı ile her şeyi kazandılar. O da kendini geliştirmeye devam etti. Fiziğini düzeltti, kilo verdi. Koşu mesafelerini  ve devamlılığını artırdı. İlk Atletico sezonunda 60-70 dakika dayanabilen Arda  haftada iki maçı en yüksek tempoda 90'ar dakika çıkarabilecek seviyeye geldi. Bu geçen 4 yılın sonunda iyiden iyiye farklılaşmış, elit futbolcu sınıfına ulaşmış biri haline geldi. Avrupalı futbolcular arasında Gattuso gibi hırslı ve yürekli oyuncular karşısında  Pirlo, Deco gibi aklıyla oynayan yönetmen oyuncular ile karşılaşabilirsiniz. Ancak Arda bu iki ekolün bir karışımı gibi bir hale geldi. Hırsından topu ısıran, hakeme krampon fırlatan Arda ile sahanın köşesinde İniesta ve Pique tarafından sıkıştırılmışken topuğuyla Pique'ye bacak arası çalımı atan Arda aynı oyuncuydu! Belki de onu bugünlerine getiren sihir; dar Bayrampaşa sokaklarında topu kapmak için savaşan çocuk ile Vicente Calderon'da İspanya Ligi şampiyonunun saha içi yönetmeni olan adamın tek bir kişide birleşmiş olmasıdır.





Bugün o Arjantinli Marcelo Carrusca Avustralya'da Adelaide United forması giyiyor. Bizim Arda ise bir Copa Del Rey, bir La Liga, bir İspanya Süper Kupası, bir UEFA Kupası ve bir de UEFA Süper Kupası kazandığı Atletico Madrid'den ayrılarak Barcelona'ya 41m€ gibi inanılmaz bir bedelle transfer oldu. Bakın Barcelona'ya transfer olmak diğer tüm elit sınıf takımlara transfer olmaktan daha zordur. Çünkü Katalan ekibinin tarihi gelenekleri gereği La Masia'dan yetişen alt yapı oyuncuları transfere pek de ihtiyaç bırakmaz. İşte bu sebeple Barça sadece çok büyük yıldızları transfer eder. Hele ki hücum oyuncusuysanız, Barça'ya transfer olmak sizin için ancak uçuk bir hayal olabilir. Son 10 yılda Barça'nın hücuma yaptığı transferler şu şekilde:

  • ·         Ronaldinho       
  • ·         Samuel Eto'o
  • ·         Javier Saviola
  • ·         Thierry Henry
  • ·         Zlatan Ibrahimoviç
  • ·         David Villa
  • ·         Cesc Fabregas
  • ·         Neymar Jr
  • ·         Luis Suarez




İşte Arda Turan bu isimlerin altına yazdırdı adını. Hem de Barcelona tarihinin en pahalı 4. transferi olma unvanıyla. Bu bir Türk futbolcusunun tarih boyunca gelip gelebileceği belki de en üst noktadır. Hepimizin gururu olan Arda, başarılarına devam da edecektir. Umuyorum ve tahmin ediyorum ki Barcelona'da da çok sevilecek, önceki kulüplerinde olduğu gibi Barça tarihine de adını yazdıracaktır.
Ufkumuzu böylesine genişlettiği için tüm Türk futbolseverler olarak ona bir teşekkür borçluyuz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder