30 Mayıs 2016 Pazartesi

OMUZ OMUZA!

“- Dudağımı kim patlattı?
  - Geçen hafta sen de bana dirsek atmıştın.
  - Omzum çürüdü ne biçim vuruyorsun?
  - Üstümüze neden uçuyorsun manyak mısın?
  - Bana geçen sene kafa atmıştın ona say.”

Hep derler ya, tribün ortamı başkadır diye, başkadır hakikaten. Askerlik gibidir aslında. İçinde bulunmayana anlamsız gelir, bir kere yaşayan da anlata anlata bitiremez. Hepimiz ilk gittiğimiz maçın skorunu hatırlıyoruz üzerinden yıllar da geçmiş olsa.

Yan koltuğunda oturduğun, hiç tanımadığın gencin, abinin, amcanın, kankası, kardeşi, oğlu olman takımının attığı bir gole bağlıdır. Öyle içten öyle coşkuyla sarılırsın ki, umrunda olmaz kim olduğu yanındakinin. Bir daha da hayatın boyunca görmezsin büyük ihtimalle. O kişileri bir kez daha gördüğünde ise ortaya böyle bir yazı ve anlatılacak tonla hikaye çıkıyor.



Ne zaman tanıştık, ne zaman samimi olduk, hiçbirimiz hatırlamıyoruz ama o koltukları satın aldığımızdan bugüne birbirimizin hayatının akışına hakimiz. Kimimiz liseden mezun oldu, üniversiteye girdi, kimimiz üniversiteyi bitirip meslek sahibi oldu, kimimiz her maça beraber geldiği kız arkadaşından ayrıldı, askere gitti, askerken bile maça geldi, İstiklal Marşı’nda istemsizce selam durdu, kimimiz evlendi, kimimizin de çocuğu oldu. Dün ne yediğini hatırlamayan bu insanlar, eminim ki biraz düşünüp hangisinin ne zaman olduğunu hatırlayacaktır. Takvime bakarak değil ama, fikstüre bakarak.

6 yıl önce, arkadaşlarıyla yan yana kombine bilet alan, apayrı yaş kuşaklarındaki 4 farklı insan grubu, şimdi neredeyse her gün diyalog halindeler. Gol sevinciyle, pozisyon kritikleri yaparak, üzüntüsünü, sevincini, heyecanını, öfkesini, coşkusunu paylaşarak, bugün maça gidip gitmeyeceğini, birbirlerinin durumuna göre karar verir oldular. Hatta birbirlerini kandırıp, Madrid’e bile gittiler maç izlemeye.

- Dudağımı kim patlattı?
- Geçen hafta sen de bana dirsek atmıştın.
- Omzum çürüdü ne biçim vuruyorsun?
- Üstümüze neden uçuyorsun manyak mısın?
- Bana geçen sene kafa atmıştın ona say.

Bu soruları soran insanlar, ilk bakıldığında kavgadan çıkmış gibi görünse de, kritik bir galibiyetin ardından yaşanan klasiklarden biri ve genelde bunun sorulduğu kişi de benim. Tek ortak noktaları aynı takımı tutmaları olup, es kaza birbirinin yanına denk gelen bu insanların, birbirini bu kadar hırpalamalarını bile gülerek anacak hale gelmelerini izah etmek için de, tek bir alıntı yeterli sanırım;

 “Futbol asla sadece futbol değildir” 
                                    Bill Shankley.

Aslında bir tane daha var:

Futbol çok enteresan oyun” 

                                   Ömer Üründül.

29 Mayıs 2016 Pazar

Jan Olde Riekerink

Galatasaray, tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiriyordu. Sezona üç kupalı hoca Hamzaoğlu ile başlanmış ancak önce transfer sezonundaki tutum, sonrasında istikrarsız oyun ve sonuçlara bir de yönetim ile idari anlaşmazlıklar eklenince henüz Kasım ayındayken, Hamzaoğlu görevden alınmıştı. Bir önceki sezona benzer şekilde, yeni bir hoca gelene kadar yaklaşık üç hafta boyunca takım efsane kaleci antrenörü Taffarel’e emanet edildi.

Kasım ayının sonunda ise tecrübeli Mustafa Denizli ile anlaşılmıştı. Herkes bu hamleden çok umutlu gözüküyordu, çünkü Denizli bu tarz kriz anlarından daha önce başarıyla çıkabilmiş bir isimdi ve geldiği ilk günlerde de kendinde duyduğu bu özgüven ile iddialı açıklamalar yapmaktan kaçınmıyordu. Gerçekler ise hiç öyle olmadı. Denizli Galatasaray’ın başında 22 maça çıktı ve bunlardan yalnızca on birini kazanabildi. Bu 11 galibiyetin de 7 tanesi Kastamonuspor, Karşıyaka gibi alt lig kulüplerine karşı Türkiye Kupası’nda alınan galibiyetlerdi. Takım skor alamadığı gibi, Hamzaoğlu döneminde başarılı olduğu hücum gücünü de kaybetmiş gözüküyordu. Kısacası Denizli krizdeki Galatasaray’a ilaç olamadığı gibi düşüşte olan takımın adeta dibe vurmasına sebep olmuştu.

Bu esnada Denizli’yi de acımasızca eleştirmek haksız olabilir. Çünkü imza attığı dönemde Galatasaray henüz gelmesi muhtemel olan ancak sezon sonunda açıklanması beklenen UEFA cezası ile karşılaşmamıştı. Muhtemelen Özbek yönetimi ona ara transferde önemli bir bütçe vaadetti ve Denizli de bu doğrultuda planlar yaptı. Hatta ilk haftalarda takımdaki birçok oyuncuyu isim vermeden ağır şekilde eleştirmiş ve ara transferde bir temizliğe gideceğinin sinyallerini vermişti. Ancak UEFA’nın yaptırımını erken açıklamasıyla tabi ki her şey alt üst oldu. Galatasaray 1 yıl süre ile UEFA organizasyonlarından men edilmiş ve maaş bütçesi de 65 milyon € ile sınırlanmıştı. Bu şartlar altında transfer yapmak tabi ki oldukça zorlaşmıştı ve Denizli birkaç hafta önce sert bir dille eleştirdiği ve “budayacağını” söylediği oyuncu grubuyla devam etmek zorunda kalmıştı. Üstüne üstlük en çok güvendiği oyunculardan Burak Yılmaz da kaybedilmişti. Yapılan Donk ve Linnes transferleri ise kimin sorumluluğunda bilmiyorum ama bu hamlelerin facia niteliğinde olduğundan daha önce de bahsetmiştim. Sonuç olarak Denizli’nin son Galatasaray döneminde bu faktörler de etkili oldu.

Denizli gittikten sonra ise tablo iyiden iyiye karanlığa bürünmüştü. Lig ve Avrupa kaybedilmiş, daha 7 ay önce üç kupalı sıfatı ile pohpohlanan oyuncuların özgüveni paramparça olmuştu. Taraftar takımdan umudunu tamamen kesmiş, en büyük tepkisini ise Galatasaray tarihinin en basiretsiz yönetimine gösteriyordu. Bu beceriksiz yönetim kadrosu Denizli sonrası süreci de aslında yönetemedi. Öncelikle takımı alt yaş kategorileri antrenörü Orhan Atik’e emanet ettiler. Ancak Orhan Hoca’nın lisansı, A takımda en fazla üç maç çalışabilmesine izin veriyordu. Bu üç haftalık süreçte Bülent Ünder ve Bülent Korkmaz’a sezon sonuna dek sürecek sözleşmeler önerilmiş ancak ret cevapları ile karşı karşıya kalınmıştı. Bu sırada takım kan kaybetmeye devam etmiş, ligde ilk beşin dışında kalarak Avrupa’dan bir değil iki sene uzak kalmak tehlikesi ile burun buruna gelmişti. Evet, bu yönetim gerçekten de Galatasaray tarihindeki en beceriksiz ve en iş bilmez yönetimdi. Ancak bir gerçek var ki bir o kadar da şanslıydılar.

Şanslarından ilki, önceki yönetimden miras aldıkları Ergin Ataman’dı. Bütçesini 6 milyon $’a düşürdükleri basketbol takımı sezonu özellikle Avrupa’da başarılarla geçiriyor ve – tabiri caizse –taraftarın gazını alıyordu. Basketbol takımı Eurocup’ta yarı finale yükselirken, başkan Özbek’in bir sonraki sene basketbol bütçesini yarıya indireceklerini durduk yere kamuoyuna açıklaması adeta bu yönetime yakışacak bir hataydı. Ancak buna rağmen Galatasaray Odeabank Eurocup’ı kazandı, Türk basketbolunda bugüne kadar alınmış en büyük kupayı ülkeye getirdi ve yönetime nefes aldırdı.

Diğer şansları ise, aslında bu yazının asıl konusu olan, Jan Olde Riekerink’ti. Yukarıda bahsettiğim kapkaranlık tabloda; yönetim, takım, taraftar darmadağın olmuşken; sezonun beşinci teknik direktörü olarak  geldiği Galatasaray’ı adeta uçurumun kıyısından aldı ve kulübün geleceğini kurtaran adam oldu.




Peki kimdi bu süper kahraman Jan Olde Riekerink?

53 yaşındaki Hollandalı hoca aslında tam da Galatasaray’ın geleceğini kurtarmak için, Galatasaray Futbol Akademisi’nin patronu olmak üzere kulübe getirilmişti. Ancak tabi ki kimse kulübün geleceğini bu şekilde kurtaracağını tahmin edemezdi. Olde Riekerink kimdir diye küçük bir araştırma yaptım ve cevabı şu şekilde özetleyebilirim:

Ajax alt yapısından çıktıktan sonra 8 yıllık başarısız futbolculuk kariyerini otuzlarının başında sonlandırıyor ve 39 yaşındayken Belçika’nın Gent takımında teknik direktörlük kariyerine start veriyor. O sezonu vasat ama kötü de olmayan bir şekilde 8. sırada tamamlıyorlar. Takip eden sezonda ise takım yine 8. sırada seyrederken Kasım ayında görevine son veriliyor. Hemen ardından ülkesine dönüyor ve ikinci lig takımlarından Emmen’in başına geçerek 1,5 yıl da orada görev yapıyor. İlk sezonunu yine 8. sırada tamamlasa da takip eden 2004/2005 sezonunda 19 takımlı Hollanda ikinci liginde 30 puan toplayabiliyorlar ve Emmen sonuncu olarak küme düşüyor. Bu, Olde Riekerink’in Mart 2016’ya dek yaşadığı son teknik direktörlük deneyimi oluyor. 2005/2006 sezonunda Porto’nun Hollandalı teknik direktörü Adriaanse’nin ekibine katılıyor ve antrenör olarak bir Portekiz şampiyonluğu yaşıyor. 2006’dan günümüze kadar ise, asıl başarıyı yakaladığı alt yaş kategorilerinde çalışıyor.

Galatasaray ile Jan Olde Riekerink’in yolları nasıl kesişti?

Hollandalı hoca, Porto’dan ayrılıktan sonra 2007 yazında Ajax Akademisi’nin başına geçti ve dört sezon boyunca Ajax, Hollanda ve Dünya futboluna birçok oyuncu kazandırdı. Onun yönettiği akademiden yetişen oyunculardan bazıları şunlardı: Sneijder, Suarez, van der Vaart, de Jong, Heitinga, Eriksen, Emanuelson, Alderweireld, van der Wiel.

Kariyerinin en başarılı yıllarının Ajax yılları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak basındaki söylentilere göre Cruyff ile yaşadığı fikir ayrılıkları sebebiyle 2011 yılında Ajax Akademisi’ndeki görevinden de ayrıldı. Sonraki durağı ise ilginç bir tercih olmuş; Çin. Son yıllarda futbola büyük yatırım yapan Çin, altyapı hamlelerini de Olde Riekerink yönetiminde yapmak istemiş. Hoca, dört sezon boyunca da Çin’de genç milli takımların yöneticiliği yaptıktan sonra Mart 2016’da Sneijder’in önerisiyle Galatasaray Futbol Akademisi’nin başına getirildi.

Galatasaray’ı kurtarmayı nasıl başardı?

Yukarıda anlattığım gibi çok olağanüstü şartlarda kendisini bir anda Galatasaray’ın başında buldu. Ancak Mart ayının ortasında, sezonun bitmesine iki ay kalmışken, her yönüyle dibi boylamış bir kulüpte aldığı bu göreve, yalnızca idareten sezonu bitirecek bir caretaker menajer olarak değil, camianın tam da ihtiyacı olduğu şekilde çalışkan, hırslı ve özgüvenli bir lider olarak yaklaştı. Öncelikle oyuncularla arasındaki bağı samimi bir şekilde kurarak takıma özgüven aşıladı. Daha sonra ilk on birde istikrar yakalamaya çalıştı ve doğru sistemde ısrar etti. Bu doğrultuda teknik ekip ve oyuncu kadrosu arasındaki ilişkileri tamir ederek takıma yeniden – bölüm bölüm de olsa – iyi futbol oynatmaya başladı. Özellikle kaybedilmiş olmasına rağmen, sezonu şampiyonlukla tamamlayan ve sezonun açık ara en iyi futbolunu ortaya koyan Beşiktaş’a karşı oynanan güzel futbol hocaya olan güveni de arttırdı.

Denizli ile sekizinciliğe kadar düşmüş olan takım sakar teper de olsa ilk beş yarışına tekrar tutundu. Son beş haftada 10 puan topladı ancak Başakşehir ve Osmanlı hata yapmayınca UEFA cezasını çekme hakkını kazanmak için elde yalnızca Fenerbahçe ile oynanacak Türkiye Kupası finalinin kazanılması şansı kaldı. Ya ezeli rakibe karşı kupa kazanılacak ya da uçurumdan aşağı düşülecekti. Olde Riekerink, böyle bir ortamda takımını olabilecek en iyi şekilde motive etti ve yarım saatlik iyi oyunla kupayı kazanmayı başardı. Belki akademiden genç yıldızlar yetiştirerek değil ama UEFA cezasını bir yılda tutarak kulübün geleceğini kurtarmış oldu.

Akademinin başına mı dönmeli yoksa yeni teknik direktör olarak devam mı etmeli?

Gelinen noktada, berbat geçen bir sezonu kupa ile bitiren, UEFA cezasının katmerinden kurtulan  ve Jan Olde Riekerink’i gerçekten seven bir takım bulunuyor. Yani macera aramaya gerek olmadan bu ambiyans ile devam etmek, ilk bakışta kulağa iyi bir fikirmiş gibi geliyor olabilir. Ancak teselli ödülü minvalinde gelen bu Türkiye Kupası’nın gazı ile yapılacak bu hamle büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Çünkü bu karakterli ve yürekli adam, geçtiğimiz iki buçuk ay boyunca başarılı bir kriz yönetimi yapmış olabilir ancak Galatasaray’ın şu anda ihtiyacı olan bundan çok daha fazlası. Rasyonel ve akılcı bir planlama ile mevcut oyuncuların performanslarını maksimize edebilecek bir tecrübeye ihtiyaç var. Yukarıdaki verilere de bakarsak daha önce yaz kampı geçirdiği tek takımla küme düşen ve bu konuda pek tecrübesi ve başarısı bulunmayan bir teknik adam Jan Olde Riekerink.

Olde Riekerink’in bu başarısını 2007/2008 sezonunda Kalli’nin ayrılmasının ardından son altı hafta takımın başına geçen ve sezonu şampiyonlukla bitiren Cevat Güler Hoca’ya benzetebiliriz. O dönem Cevat Hoca ile devam etmemek doğru tercihti ancak şampiyonluğun getirdiği rüzgar ile takımda yapılması gereken yeni planlama ve hamleleri yapmamak pahalıya mal olmuştu. Bugün bu iki hataya da düşülmemeli. Bahsettiğim meziyetlere sahip bir teknik adam liderliğinde yeni bir planlama ile sezona girilmeli; Jan Olde Riekerink’e ise bu sezon sonu için teşekkür edilmeli ve akademideki görevine devam etmeli.

Futbol Akademisi yalnızca Olde Riekerink ile kurtulur mu?


Bu, Jan Olde Riekerink ilk kez geldiğinde de bahsettiğim bir konuydu. Hoca Galatasaray’a, alt yapıya yeni bir vizyon kazandırmak üzere yapılmış bir planlamanın sonucu olarak gelmedi. Bana kalırsa yapılan hamle göz boyamaktan başka bir şey değildi. Uzun yıllardır hiçbir yatırım yapılmayan, yurt içi ve yurt dışında oyuncu taramasının olmadığı, eski futbolcuların teknik adamlık tecrübe etmek için kullandığı; son 15 yılda ancak bir elin parmakları kadar üst düzey oyuncu çıkarabilmiş bir organizasyon yalnızca başına bir kişinin getirilmesiyle verimli hale getirilemez. Yani Olde Riekerink’in yalnız başına alt yapının başına yollanmasına da gönlüm el vermiyor açıkçası. O yüzden umarım yeni bir planlama, teknik kadro ve 18-19 yaşındaki oyuncuların a takıma yükselmesi sırasında geçişi kolaylaştırabilecek yeni projelerle alt yapıya uzun yıllar hizmet eder. Ancak bu yönetimin tüm bu projeleri gerçekleştirebilmesi bana kalırsa bir hayalden ibaret.

20 Mayıs 2016 Cuma

it's in the game: Sözleşmesi Bitenler

it's in the game: Sözleşmesi Bitenler: Üç büyüklerin kadrolarında görmek isteyebileceği ve sezon sonunda bonservislerini eline alacak oyuncuların bir listesini yaptım. Bakalım Ey...

19 Mayıs 2016 Perşembe

Sözleşmesi Bitenler

Üç büyüklerin kadrolarında görmek isteyebileceği ve sezon sonunda bonservislerini eline alacak oyuncuların bir listesini yaptım. Bakalım Eylül ayına dek bu isimlerden Türkiye’ye gelen olacak mı?

·         Martín Cáceres
Juventus’un Uruguaylı defans oyuncusu. 29 yaşında, yani Türkiye ligini tercih etmeyi düşünebileceği yıllara gelmiş. Bu sezon İtalya Ligi’ni zirvede bitiren Juve’de pek forma şansı bulamamış; lig ve kupada toplam 9 maçta oynayabilmiş. Aynı şekilde bir önceki sezonda da 14 maçta forma şansı bulmuş. Juventus gibi sezonda 50+ müsabaka oynayan bir takımın oyuncusu için bunlar çok düşük rakamlar. Az forma şansı bulmasının asıl sebebi performansı değil, geçirdiği sakatlıklar. Bu sezon sakatlıkları sebebiyle kaçırdığı maç sayısı 33!
Üç büyük kulübün de stoper rotasyonlarında problemler bulunduğundan, sağlıklı bir Caceres her üç takımda da önemli katkılar verebilecek bir oyuncu. Özellikle Uruguay milli takımında uzun süredir Muslera birlikte oynadıkları düşünüldüğünde Galatasaray için bir fırsat transferi olabilir. Ancak sonuçta iki sezondur sakatlıktan başını kaldıramamış bir oyuncu, bir dizi sağlık testine sokmadan transfer etmek büyük bir hata haline dönebilir.

·         Miguel Veloso
Dinamo Kiev’in 30 yaşındaki Portekizli orta saha oyuncusu. 2012’de Genoa’dan transfer edildikten sonra senede 30 maç ortalamayla oynamış, istikrarlı bir oyuncu. Kiev ile biri bu sezon olmak üzere iki de şampiyonluk yaşadı. Ayrıca Portekiz milli takımına düzenli olarak çağırılıyor ve forma giyiyor. Tip olarak Emre Belözoğlu’na benzettiğim bir oyuncudur. Orta sahada kalıplı bir oyuncu olmamasına karşın terinin son damlasına kadar savaşır. Toplu oyunda da etkili olabilen, pas oyununa rahatlıkla ayak uydurabilecek bir isim. Aslında ondan beklentiler Avrupa’nın daha büyük kulüplerinde oynamasıydı ancak bunu gerçekleştiremedi.
Dört sezondur Ukrayna gibi sert bir ligde, Kiev gibi şampiyonluk baskısının olduğu bir takımda istikrarlı olarak oynuyor. Bu sebeple özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe kadrolarında çok büyük bir etki gösterecektir. Yaşı itibariyle de artık Türkiye’yi tercih edebilecek bir konumda olduğunu düşünüyorum. Aslında orta sahasında çok büyük sıkıntılar yaşayan Galatasaray için kaçırılmaması gereken bir fırsat ancak Veloso’nun Avrupa kupalarından men edilmiş ve maaş bütçesinde üst sınır bulunan Galatasaray’a transferi bence büyük sürpriz olur. Fenerbahçe fırsatı değerlendirirse bu sezon Diego ve Souza ile kapatamadığı iki yönlü orta saha açığını Veloso ile doldurup rahatça arkasına yaslanabilir.

·         Fernando Torres
Bu sezon Atletico’nun Milan’dan kiralık olarak oynattığı 32 yaşındaki İspanyol yıldız. Martinez’in Çin’e satılmasından sonra takımın birinci forveti haline geldi, Simeone ona 43 maçta forma vermiş, o da 12 gol 5 asistlik katkı yapmış. Bu doğrultuda Atletico’nun, Milan ile sözleşmesi biten bu oyuncusuyla kontrat yaparak devam etmesi hiç de küçük bir ihtimal değil. Ancak Simeone’nin elinde Griezmann gibi bir yıldız ve Correa ile Vietto gibi genç, potansiyelli forvet oyuncuları bulunuyor. Ayrıca Villareal’e kiralanan Leo Baptistao da (eğer satın alma opsiyonu kullanılmazsa) geri dönecek. Atletico’nun Simeone sonrası yönetiliş şeklini düşündüğümüzde 32 yaşındaki Torres ile kontrat yaparak devam etmeleri benim için büyük sürpriz olur.
Yine üç büyüklerin üçünün de transfere ihtiyaç duyduğu bir bölge. Tabii Beşiktaş Gomez’i takımda tutabilirse böyle bir transfere gerek kalmaz. Ancak Fenerbahçe’nin de ihtiyacı olan forvet tipi Torres ile örtüşmüyor. Zaten Van Persie gibi pahalı ve yaşlı bir star varken bir benzerini yüksek maliyetle getirmeyi deneyeceklerini sanmıyorum, hele ki aldıkları son İspanyol forvet düşünülürse. Galatasaray’ın da Torres’in ismine harcayacak parası olduğunu düşünmüyorum. Bana kalırsa Torres ABD futbol ligi takımlarından birine transfer olacak.

·         David Villa
Bir başka İspanyol yıldız forvet. Artık 34 yaşında ve geçtiğimiz sezon Avrupa kariyerini sonlandırarak New York City’nin yolunu tuttu. Bence bu saatten sonra Doğu Avrupa’ya dönmesi imkansız. Amerika’da devam edecektir. Ancak 1 Temmuz itibariyle o da boşta.

·         Gregory van der Wiel
28 yaşındaki Hollandalı sağ bek oyuncusu. Etkileyici Ajax kariyerinin ardından elit bir sağ bek olarak büyük takımlarda yıldızlaşması bekleniyordu. Transfer olduğu PSG’de dört yıldır ortalama 35 maçta oynadı. Yaptığı gol ve asist katkısı da bir bek oyuncusu için gayet ideal. Ancak Fransa liginde PSG’nin hegemonyasını hesaba kattığımızda bu rakamlar elit takımlarda devam edebilmesi için çok da yeterli değil. Çünkü özellikle Şampiyonlar Ligi üst turlarında ve güçlü rakipler karşısında iyi performanslar gösteremedi. Bu sebeple PSG’nin onunla devam edeceğini zannetmiyorum.
Beşiktaş ve Galatasaray için sağ bekte sınıf atlatacak bir transfer olur. Nitekim iki takımda da bu bölgeden beklenen verim alınamıyor. Ancak Wiel çok maliyetli bir oyuncu. Galatasaray için zaten çok savruk bir harcama olacaktır ama Beşiktaş Şampiyonar Ligi’ni düşünerek şansını deneyebilir. Fenerbahçe’nin ise sağ bek ihtiyacı yok. Yine de van der Wiel’in Türkiye’ye transferi bence pek mümkün değil.

·         Felipe Pardo
Olimpiakos’un 25 yaşındaki Kolombiyalı kanat oyuncusu. Yıldızı Braga’da parlamış bir oyuncu. Fiziksel olarak kuvvetli ve skora etki eden tarzda bir yapısı var. Ancak istikrarsız ve tek yönlü bir hücum silahıdır. Olimpiakos’ta 31 maçta oynayıp 8 gol 7 de asist yapmış. Kötü rakamlar değil ancak oyun tarzı bakımından üç büyüklerde iş yapabilecek bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.

·         Roman Neustädter
Schalke 04’te dört sezondur forma giyen 1.90 boyunda, 28 yaşındaki Rus stoper ve ön libero. Dört sezondur Schalke gibi Almanya’nın iddialı ekiplerinden birinde harika bir istikrar ile sezonda ortalama 40 maç oynayan bir oyuncu. 28 yaşında olmasına rağmen müthiş tecrübeli bir isim. Schalke bu 4 sezonun üçünde Şampiyonlar Ligi’nde en iyi 16 takım arasına kaldı ve Roman bu maçların tümünde 90 dakika oynadı. Geçtiğimiz sezona dek onu sıklıkla ön libero pozisyonunda izledik. Hatta 2012-2013 sezonunda Galatasaray’a elendikleri iki maçta da ön liberoda görev yapmıştı. Pozisyon bilgisi ve sertlik yönünden üst düzey bir oyuncu olsa da topa hükmeden bir takımda orta saha oynarken çabuk olmaması ve şut tehdidi bulunmaması sebebiyle çok da verimli olması beklenemez. Ancak bu sezonun neredeyse tamamında stoperde oynadı ve bence kendini buldu.
Fellik fellik stoper arayan üç büyüklerin kapısında yatması gereken bir oyuncu. Beşiktaş’ta Rhodolfo ve Fenerbahçe’de Kjaer ile benzer yönleri çoğunlukta olduğundan onlar daha farklı özellikte stoperlere yönelebilir tabii ki ancak Galatasaray için adeta aranan kan diyebiliriz. Roman’ı bonservis ödemeksizin transfer edip takımına kazandıran takım bana kalırsa defansını sağlama almış demektir. Ancak onu en verimli yaşlarında Türkiye’ye getirmek için önemli bir yıllık ücretin gözden çıkarılması gerektiği kesin.

·         Riccardo Montolivo
Yıldızı Fiorentina’da parlayan ve son dört yıldır Milan’da oynayıp kaptanlığa yükselmiş olan 31 yaşındaki İtalyan orta saha oyuncusu. Gerçekten çok dengeli ve tecrübeli bir oyuncu. Onu İtalyan orta sahalar arasında Pirlo ekolünü benimsemiş bir futbolcu olarak tanımlayabiliriz. Bu sebeple yanında fiziksel potansiyeli üst düzey ve argoda ‘ciğersiz’ olarak tanımlayabileceğimiz bir partneri bulunmadığında iyi yönlerinden çok defoları ile karşılaşabileceğiniz tipte bir orta saha oyuncusu. Türkiye ligine uyum sağlaması bence zor gözüküyor. Ancak Milan’da kazandığı paraları bu saatten sonra Batı Avrupa’da yakalaması zor. Bu sebeple Türkiye onun ilgisini çekiyor olabilir.

·         Havard Nordtveit
2011’de Borussia Mönchengladbach birinci takımına yükselen ve 5 yıldır orta sahada düzenli olarak forma giyen 25 yaşındaki Alman oyuncu. Aslında bu oyuncunun artık Türkiye’ye bedelsiz olarak transfer olma ihtimali yok çünkü Bilic’li West Ham ona çoktan imza attırdı. Ancak yine de listeye yazmak istedim çünkü özellikle de Galatasaray, Nordveit’e imza attıramayarak arayıp da bulamayacağı bir fırsatı kaçırmıştır. Bu yaşında böyle bir tecrübe sahibi ve aynı zamanda tam da takımın orta sahadaki ihtiyacı olan tipteki yapısıyla Galatasaray için bulunmaz bir Hint kumaşıydı. Belki de teklif yapılmış ancak Nordtveit Avrupa’da olmayan bir Galatasaray’ı tercih etmemiştir, bu da olası. Fakat eğer gözden kaçırıldıysa gerçekten büyük bir idari hatadır.

·         Junior Hoilett
Dört sezondur QPR’da forma giyen 25 yaşındaki Jamaika asıllı Kanadalı oyuncu. Özellikle 2011-2012 sezonunda Blackburn’de gösterdiği 7 gol 7 asistlik performansla dikkat çekmişti. O yıllarda sol bekte de değerlendiriliyordu ancak QPR’da çoğunlukla sol kanadın hücum bölgelerinde kullanıldı. QPR’ın Premiere Lig’de oynadığı sezonlarda daha az forma şansı bulmuş olsa da sezonda ortalama 30 maç ve üzerinde oynuyor. Atletik özellikleriyle ön plana çıkan bir oyuncudur. Üç büyüklerde ilk on bir oyuncusu olarak katkı vermesi bana kalırsa kolay değil ancak rotasyonu kuvvetlendirmek adına düşünebilecek bir isim. Yaşı itibariyle de gelişime açık bir futbolcu. “Kanadalı adamdan futbolcu mu olur” diyenler varsa da referans olarak göstereceğim isim Atiba olur. Fiziksel özellikleriyle ön plana çıktığı için ligimize uygun bir futbolcu olduğunu düşünüyorum.

·         Sofiane Feghouli
Valencia’nın 26 yaşındaki Cezayirli yıldız oyuncusu. Geçtiğimiz yaz Fenerbahçe’nin onu transfer etmek için uzun süre uğraştığını biliyoruz. Ancak kulüpler anlaşamayınca Fenerbahçe Markoviç’i kiralamayı tercih etmişti. Şimdi ise Markoviç’ten verim alınamadı ve muhtemelen Liverpool’a dönecek ve Feghouli de Valencia ile sözleşme uzatmadı ve sezon sonu serbest kalacak. Yani her şey bu transferin gerçekleşmesi için müsait gözüküyor. Bonservisi elinde olacağından Türkiye’ye gelmek için oldukça yüksek bir yıllık ücret talep edecektir. Fenerbahçe ya da diğer büyük kulüpler bunu ödemeyi göze alırsa önemli bir yıldızı ideal bir yaşta kadrosuna katmış olur. Tek soru işareti ise bu sezon yaşadığı sakatlık ve sezon sonu kadro dışı bırakılması sebebiyle çok maç kaçırmış olması.

·         Leandro Damiao
Bu sezonu Real Betis’de geçiren 26 yaşındaki Brezilyalı forvet oyuncusu. Özellikle çok genç yaşlarda Internacional’de gösterdiği performansla Avrupa kulüplerinin takibine girmişti. Ancak her geçen sezon performansı biraz daha düştü. Bu sezon bedelsiz olarak transfer olduğu Betis’de ise sadece üç maça çıktı ve gol atamadı. Çok yüksek gol rakamları zaten hiçbir zaman olmadı ama pivot santrafor olarak nitelendirdiğimiz tanıma uyduğu ve Brezilyalı olduğu için ondan beklentiler hep yüksekti. Garanti ücretin minimumda tutularak performansa dayalı bir sözleşme yapılması halinde bir fırsat transferi olabilir. Ancak İspanya gibi pasa dayalı ve akışkan oyunun oynandığı bir ligde bile performans veremeyen bir forvetin Türkiye’de pek de etkili olabileceğini düşünmüyorum.

·         Darijo Srna
Shakhtar Donetsk’in 34 yaşındaki Hırvat kaptanı. 2003’ten bu yana Ukrayna’da Lucescu ile birlikte kazanılmadık kupa bırakmadı. Gerek kulüp takımı gerek milli takım tecrübesi inanılmaz. Ukrayna gibi bir ligde sert zemin ve savunma takımlara karşı oynamasına rağmen tam bir asist makinası. Ligimize gelirse Cicinho’nun Sivas’ta yaptığı etkiyi üç büyüklerde yapabileceğini tahmin ediyorum. İnanılmaz istikrarlı bir oyuncu olduğundan Türkiye’de en az iki sezon daha katkı verebileceğini düşünüyorum. 34 yaşında Avrupa’da çok iyi bir sözleşme bulamayacağı aşikar, iç savaş sebebiyle Ukrayna’ya veda etmesi de büyük bir ihtimal. Yani eğer Arap yarımadası, ABD veya Çin liglerini tercih etmek için birkaç yıl daha beklemek niyetindeyse Türkiye onun için cazip olabilir.

·         Tom Huddlestone
Üç sezondur Hull City’de forma giyen 29 yaşındaki İngiliz defansif orta saha oyuncusu. Uzun boyu ve güçlü fiziği ile etkili olan bir futbolcudur. Bir dönem Tottenham’da yakaladığı form ile İngiltere milli takımına kadar yükselmişti ancak o seviyelerde tutunamadı ve son 5 yıldır alt seviyelerde oynuyor. Özellikle Galatasaray’da defansif orta saha bölgesi bomboş olduğu için o rotasyonda değerlendirilmek üzere düşünülebilir. Ancak İngiliz futbolcuların ada dışına çıkmayı pek tercih etmediği ve çıksa da başarılı olamadığını biliyoruz.

·         Gaston Ramirez
Geçtiğimiz sezonlarda Galatasaray ile adı anılmış olan 25 yaşındaki Uruguaylı orta saha oyuncusu. Özellikle 2012 yılında İtalya’da yaptığı çıkış ile isminden söz ettirdi ve büyük beklentilerle Premier Lig’e transfer oldu. Ancak orada dönemsel olarak formsuzluk ve sakatlıklar sebebiyle düzenli olarak forma giyemedi ve beklenen patlamayı yapamadı. Ancak hala 25 yaşında olduğunu da unutmamak gerek, gelişime hala açık ve hala Uruguay milli takımının bir mensubu. Üç büyüklerde patlama yapmaya müsait bir oyuncu olduğunu düşünüyorum ancak Beşiktaş’ın bir ofansif orta sahaya ihtiyacı yok. Galatasaray Sneijder’e sahip ve elinde Bilal ile Çolak varken, hem de diğer pozisyonlarda çok daha acil ihtiyaçları varken bu pozisyona para harcamamalı. Fenerbahçe ise Diego ile yollarını ayıracak gibi gözüküyor. Salih Uçan ile birlikte Ramirez o bölgede çok ekstra katkılar verme potansiyeline sahip.

·         Mathieu Flamini
Arsenal’in 32 yaşındaki defansif orta saha oyuncusu. İlk Arsenal döneminde bir çıkış yapmış ve Milan’a transfer olmuştu. Ancak o günden sonra sürekli sakatlıklar yaşadı ve bir türlü form tutturamadı. Yaşı da artık iyice ilerledi. Bana kalırsa artık üst seviyede verim vermesi pek de mümkün değil. Büyük oranda performansa dayalı bir sözleşmeye ikna olmadığı takdirde uzak durulması gerektiğini düşünüyorum.

·         Facundo Roncaglia
Fiorentina’nın 29 yaşındaki Arjantinli stoperi. 2012 yılında Boca Juniors’tan transfer olduğu İtalyan ekibinde dört sezondur istikrarlı olarak forma giyen ve Fiorentina’nın son iki sezonda yaptığı çıkışta önemli katkısı bulunan bir oyuncu. Arjantin milli takımında da forma giymiş bir isim. İtalya bir stoperin tecrübe kazanmak için oynamak isteyebileceği ilk liglerden biridir. Bu sebeple Türkiye’de de katkı verebileceğini düşünüyorum. Ancak Galatasaray ve Beşiktaş’ta Chedjou, (eğer kalırsa) Marcelo gibi benzer tipte defans oyuncuları zaten var. Bu sebeple Fenerbahçe için değerlendirilmesi gereken bir futbolcu.

·         Daniel Agger
Bir başka tecrübeli stoper oyuncusu. İki sezondur alt yapısından yetiştiği Brondby’de forma giyiyor ancak biz onu 2006’da transfer olduktan sonra sekiz yıl formasını giydiği Liverpool’dan tanıyoruz. Özellikle İngiltere’deki ilk yıllarında oldukça iyi performanslar gösteriyordu. 2008 yılında ilk büyük sakatlığını yaşadı ve o sezon neredeyse hiç oynamadı, daha sonra tam da tekrardan formunu yakalamaya çalışırken 2010’da yeniden sakatlandı ve o sezonda da çok az maçta oynayabildi. Bu sakatlıktan da döndü ancak artık eski formundan çok uzaktı. İki sezondur ise ülkesinde forma giyiyor ve açıkçası ne durumda olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Bana kalırsa transferi, Türk takımlarının almaması gereken bir risk olur.

·         Oleksandr Gladkiy
Shakhtar Donetsk’in 28 yaşındaki Ukraynalı forvet oyuncusu. Uzun boyu ve pivot özellikleriyle ön plana çıkan ve oynamasının yanında etrafındaki hücumcuları da oynatan yapıda bir forvettir. Ukraynalı oyuncuların ülke dışında genellikle adaptasyon problemleri yaşadığını biliyoruz ancak Gladkiy çalışkanlığı ile olmasa bile çevresindeki hücumculara pozisyon yaratmasıyla Türkiye liginde Elmander’in yarattığa benzer bir etki yaratabilir. Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Shakhtar’ın Fenerbahçe’yi 3-0 mağlup ettiği maçta da iyi oynamış ve bir de gol atmıştı. Beşiktaş’ın forvet ihtiyacı gözükmüyor ancak bence hem Fenerbahçe hem de Galatasaray onu transfer etmek için çabalamalı.

·         Cristian Zapata
On bir yıldır Avrupa’da oynayan 29 yaşındaki Kolombiyalı stoper. 2005 yılında gittiği Udinese’de altı yıl boyunca üst düzey bir performans göstererek Villareal’e transfer oldu. Ancak bir yıl sonra İtalya’ya döndü ve üç sezondur Milan forması giyiyor. Ancak form düzeyi oldukça düşük ve performansı istikrarsız. Bana kalırsa bir stoper olarak hiç de ideal bir oyuncu değil. Takımın en arkasında oynayacak oyuncu diğer arkadaşlarına ve tribünlere güven vermelidir. Eğer bu güveni aşılayabilirse sırf o atmosfer bile rakip forvetleri etkisi altına alabilir. Bu açıdan Zapata’nın güven verebilecek bir stoper olduğunu düşünmüyorum.

·         Hatem Ben Arfa
17 yaşından itibaren üst seviyede oynayan ve çok daha büyük bir yıldız olması beklenen bir oyuncuydu. Ancak disiplinsizliği sebebiyle takım takım dolaştı ve artık 29 yaşına geldi. Yine de öyle büyük bir yeteneği var ki hala adı Barcelona gibi kulüplerle anılabiliyor. Türkiye’ye geleceğini zannetmiyorum. Zaten geçtiğimiz günlerde 15 önemli kulübün kendisine talip olduğunu açıklamıştı.

·         Steve Mandanda
Marsilya’nın 31 yaşındaki Fransız kalecisi ve kaptanı. Devre arasında Beşiktaş’a transferi gündeme gelmişti ancak taraflar anlaşamadı ve Beşiktaş Boyko’yu getirdi. Türkiye’de Mandanda’ya ihtiyacı olan bir kulüp olduğunu düşünmüyorum.

·         Nicolas N'Koulou
Yine Marsilya’dan bir oyuncu. 26 yaşındaki Kamerunlu stoperleri. Ligimizde oynayan Chedjou ve Dany ile milli takımda da beraber oynuyor ancak çok da başarılı oldukları söylenemez. Zaten hepsi benzer özelliklere sahip stoperler. Fenerbahçe Kjaer’in yanına monte ederse önemli bir ikili yakalayabilir. Ancak Galatasaray ve Beşiktaş’ın N’Koulou tipinde bir stopere ihtiyacı olmadığı görüşündeyim.

·         Andrija Zivkovic
Partizan’ın 19 yaşındaki yıldız adayı. Hücum bölgesinde her iki kanatta da forma giyebilen sol ayaklı bir yetenek. Sırbistan Ligi’ni takip edemediğimiz için son durumunu bilmiyoruz. Ancak ben onun da bu yaşta Türkiye’ye gelebileceğini düşünmüyorum. Çünkü dünyada birçok kulübün radarında olan bir futbolcu. Muhtemelen İngiltere’nin büyüklerinden biri onun bonservisini alarak onu Hollanda veya Belçika’daki pilot kulüplerine kiralayacaktır.

·         Cheick Diabaté
Bordeaux’nun 28 yaşındaki 1,94’lük Malili forveti. Etkileyici bir fizik gücüne sahip. Teknik kapasitesi ve hızı üç büyüklerin direkt oyuncusu olabilmesi için yeterli değil. Ancak özellikle iç sahada kapalı futbol oynayarak büyük takımların hücum organizasyonlarını felç etme odaklı futbol oynayan bazı Anadolu takımlarıyla oynanacak maçlarda fark yaratabilecek bir oyuncu haline gelebilir. Uygun bir kontrata ikna olması halinde forvet rotasyonunda değerlendirilebilecek bir isim.


12 Mayıs 2016 Perşembe

Teşhis - Tedavi

Geçtiğimiz yılda yapılan sayısız hatanın ardından yeni sezonu planlarken değişmesi gereken ilk grup kulübün idarecileri olmalıdır. Galatasaray yeni sezona mevcut yönetimle girecekse, futbol takımı üzerinde yapılacak değişiklikler pek de bir anlam ifade etmeyecektir. Ancak bu yazıda Galatasaray’ın yönetim probleminden bahsedip yeni gelecek yönetim kadrosunun nasıl oluşturulması gerektiği üzerine konuşmayacağım tabi ki.

Aynı zamanda Mustafa Denizli’nin görevi bırakmasının ardından oluşan kaosta sezonu Jan Olde Riekerink ile bitirme kararı alındı fakat henüz yeni teknik direktörün kim olacağı da meçhul. Bu konuda da değerlendirmeler ve tahminler yapılabilir ama ben bugün bunu da yapmayacağım.

Futbol takımına gelecek olursak (evet bu konudan bahsedeceğim:), öncelikle bir hasar tespiti yapmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Galatasaray futbol A takımı 2016 Mayıs itibariyle 24 oyuncuya sahip. Bunlardan bir tanesi olan Jason Denayer Manchester City’den kiralandı ve sezon sonu muhtemelen takımına dönecek. Aynı şekilde farklı kulüplerde kirada olan dokuz oyuncu bulunuyor (genç Türk oyuncuları hesaba katmadım). Bu sezon Salih Dursun Trabzonspor’da, Sercan Yıldırım ve Jem Paul Karacan Bursaspor’da, Dzemaili Genoa’da, Endogan Adili FC Will’de, Lucas Ontivero Montreal’de, Furkan Özçal Kayserispor’da, Alex Telles Inter’de ve Bruma da Real Sociedad’ta kiralık olarak forma giydi.

Trabzonspor Salih için sezon sonuna dek 1.750 bin €; Bursaspor Sercan için 750 bin € ve Jem için 50 bin €; Montreal Aralık 2016’ya kadar Ontivero için 800 bin €; Inter’in Telles için 1 Temmuz’a kadar 8,5 milyon € ödemeyi kabul etmesi durumunda ve Genoa Dzemaili için bedel ödemeksizin oyuncuların bonservislerini alma opsiyonuna sahip bulunuyor. Sociedad da 30 Nisan’a kadar 7,5 milyon € ödemeyi kabul etmiş olsaydı onlar da Bruma’nın bonservisine sahip olacaktı ancak bu opsiyonu kullanmadılar.

Eğer bir sürpriz olmazsa, Trabzonspor’un satın alma opsiyonunda indirim yaparak Salih’i, Bursaspor’un toplamda 800 bin € ödemeyi kabul ederek Sercan ve Jem’i kadrosuna katacağını düşünüyorum ancak Dzemaili yüksek maaşı sebebiyle sezon sonu Galatasaray’a dönecek gibi gözüküyor. Telles’in durumu ise henüz belli değil. Ayrıca Sabri Sarıoğlu, Hamit Altıntop ve Emre Çolak’ın da sözleşmeleri sona eriyor. Hamit ile ayrılık kesin gibi ama Sabri ve Emre’nin durumları belirsizliğini sürdürüyor. Sonuç olarak Galatasaray’ın mevcut durumda sözleşmesi devam eden 25+3 kişilik bir oyuncu grubu ile 2016 yazına gireceğini söyleyebiliriz. Bu oyunculara bakacak olursak;

KALECİLER          : 
Muslera, Cenk Gönen, Eray İşcan.

STOPERLER         : 
Chedjou, Hakan Balta, Semih, Koray Günter.

SAĞ BEKLER       : 
Martin Linnes, Tarık Çamdal, (Sabri Sarıoğlu).

SOL BEKLER        : 
Lionel Carole, (Alex Telles).

ORTA SAHALAR  : 
Wesley Sneijder, Selçuk İnan, Dzemaili, Ryan Donk, Jose Rodriguez, Bilal Kısa, 
Furkan Özçal, (Emre Çolak).

KANATLAR         : 
Bruma, Yasin Öztekin, Olcan Adın, Sinan Gümüş, Endoğan Adili.

FORVETLER        : 
Lukas Podolski, Umut Bulut, Volkan Pala.

İşte Galatasaray’ın yeni sezon öncesi elinde bulunan malzeme budur. Buraya kadar yorum katmadan, bazı somut gerçekleri yazdım. “Bundan sonra ne yapılmalı ?” sorusunun cevabına gelirsek;

Tabii ki öncelikle getirilecek teknik direktörün oyun anlayışı, inandığı sistem ve çalışmak isteyeceği futbolcular yapılacak transfer hamlelerinde en önemli veriler olarak kullanılmalıdır. Ancak futbolun bazı ortak doğruları ışığında, önümüzdeki senenin kadro mühendisliği adına yapılması gerekenlerin apaçık ortada olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle, günümüz futbolunda bir takımın her mevki için en az iki iyi alternatife sahip olması gerekiyor. Ancak bana kalırsa bundan daha da önemlisi, takımın omurgasını oluşturan mevkilerde sahip olduğunuz oyunculardır. Galatasaray finansal fair play ile uğraştığı bu dönemde çok sayıda veya çok pahalı transferler yapabilecek durumda değil. Bu durumda yapılması gereken en önemli şey, işe takımın omurgasını güçlendirerek başlamak olmalıdır.

Başarıların üst üste kazanıldığı son döneme dönüp bakarsak değişmeyen ya da değişse bile pozitif yönde değişen bölgelerin takımın omurgası olduğunu görebiliriz. Muslera ile başlayan, Ujfa (sonrasında Chedjou) ile devam edip Selçuk-Melo ikilisine Sneijder’in eklenmesiyle fark yaratan ve Elmander, Drogba, Burak Yılmaz gibi forvetler ile taçlanan bir omurga Galatasaray’a dört yılda sayısız kupa kazandırdı. Bu omurganın etrafındaki oyuncular sürekli değişti ama takım kazanmaya devam etti, ta ki bu sezon gelene kadar. Sneijder ve Chedjou’nun sürekli sakatlık problemleri yaşadığı bu sezonda Melo ve Burak da kaybedilince omurgası paramparça edilen takım tabii ki ayakta kalamadı. Burada yapılacak hamle çok net; omurgadaki eksik parçaların yerini yeni ve sağlam parçalar ekleyerek doldurmak.

Ancak yapılması gereken eklemelerden bahsetmeden önce, yukarıdaki listeden eksilecek futbolcuları belirlemek daha sağlıklı olacaktır. Burada, gönderilecek futbolcuları kategorilere ayırmak gerektiğini düşünüyorum.

İlk kategori, her ne olursa olsun gönderilmesi gerekenler:
Öncelikle hazır sözleşmesi de bitiyorken Sabri’ye artık teşekkür etmemiz gerekiyor. Onun dışında Galatasaray’da rotasyona dahi giremeyeceklerinden emin olduğumuz, gelecek adına asla umut vermeyen ve orta yaşlarını aşmış Ryan Donk, Tarık Çamdal, Umut Bulut, Furkan Özçal ve Endoğan Adili ile yolları ayırmamız şart.

İkinci kategori, tecrübe kazanmaları için kiralık olarak gönderilmesi gerekenler:
Burada özellikle Koray Günter ve Jose Rodriguez öne çıkıyor. Her iki oyuncunun da çok iyi kumaşları olduğunu düşünüyorum. Galatasaray ileride bu oyunculardan yararlanabilmek için onları minimum 25-30 maç oynayabilecekleri yarışmacı bir takıma, gerekirse maaşlarını cebinden ödeyerek kiralamalı. Bu kategori için sayacağım üçüncü isim ise Emre Çolak. Önce sözleşmesini uzatıp sonra da -tercihen- yarışan bir Anadolu kulübüne kiralamalıyız. Bir sezon boyunca istikrarlı olarak 25-30 maç oynayan bir Emre çok başka bir seviyede geri dönebilir.

Üçüncü kategori, Çin ya da Arap pazarında değerlendirilmesi gerekenler:
Aslında, ederini bulan oyuncu kesinlikle satılması gerektiğinden, tüm takımı bu kategoriye koyabiliriz. Ancak burada saha içinde bize kayıp olarak dönmeyecek futbolcuları sayacağım. Podolski, Dzemaili, Yasin ve Donk (bu kategoriye de giriyor) burada sayacağım oyuncular. Bu oyuncuların satışı belli bir miktarda bonservis geliri getireceği gibi bizi önemli bir maaş yükünden de kurtaracaktır.

Şimdi son halde elimizde kalan oyunculara bakarsak, kaleci ve sol bek hariç her bölgeye takviye yapmamız gerektiğini düşünüyorum. O yüzden geriye kalan bu bölgeleri ihtiyaç sırasına göre tek tek değerlendireceğim.

1.       ORTA SAHA       : Melo’nun son iki yılında sallanmaya başlayan ve gidişiyle de yerle bir olan bölgemiz. En az iki transfere ihtiyacımız olduğu kesin. Burada Selçuk, Bilal ve Sneijder gibi birbirine benzeyen, toplu oyunda çok iyi, pas oyununu üst seviyede oynayan, uzaktan şut çekebilen ve yaratıcı oyunculara sahibiz. Ancak topsuz oyunda alan kapatacak, pas arası yapacak, takımın hücum~savunma geçişlerini süratlendirebilecek ve özellikle de takımın bu pozisyondaki (hem kuvvet hem de koşu mesafesi olarak) fiziksel açığını kapatabilecek iki iyi oyuncuya ihtiyacı var. Bana kalırsa bu sezon yaşanılan savunma zafiyetinin de en temel sebebi takımın bu eksikliğiydi. Dolayısıyla bu pozisyonu en az iki transferle kuvvetlendirmek Galatasaray için elzem.

2.       FORVET               : Bahsettiğim omurganın son halkası da bu mevki. Galatasaray’ın forvet ihtiyacını zaten anlatmaya gerek olduğunu bile düşünmüyorum. Çünkü niteliği geçtim, nicelik olarak dahi yeterli forvet oyuncumuz yok! Bu sezonu sadece Umut Bulut ile geçirdik ki Umut artık Galatasaray seviyesinin çok altında. Burada daha önce uygulanmış olan ve direkt etki eden ‘Elmander + Necati’ benzeri bir hamle yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bir adet ligi bilen ve ne vereceğini bildiğiniz, bir adet de komple bir forvet oyuncusuna ihtiyaç var. Beşiktaş’ın ‘Gomez + Cenk Tosun’ hamlesini de buna benzetebiliriz. Bunun Türkiye Ligi’nde her zaman tutacak bir formül olduğu düşüncesindeyim. Örneğin Eren Derdiyok (sakatlık durumu kritik tabii) ‘ligi bilen’ kontenjanı için biçilmiş kaftan.

3.       STOPER              : Mevcut stoperlerin yanına kilit bir stoper transferi yapılması şart. Hakan ve Chedjou’nun oyun kurma kabiliyeti, Semih’in sürati zaten mevcut. Bu durumda zayıf karnımız hava topları, pozisyon bilgisi ve istikrar. Bu transfer de bana kalırsa olmazsa olmaz. Bu pozisyonda sahip olduğumuz oyuncuların kalitesiz olmadığını, -tercihen- Kuzey Avrupa ülkelerinden alınacak bir stoperin bu bölgeyi oldukça kuvvetli hale getireceğini düşünüyorum.

4.       SAĞ BEK            : Yaz kampını bizle geçirmiş bir Linnes’in şu ana kadarki performansından çok daha fazlasını vereceğini düşünüyorum. Ancak onu savunmada daha dengeli bir transfer ile rotasyona sokmamız gerekiyor. Yine de en kötü ihtimalle eldeki oyunculardan Semih bu bölgede Linnes’i yedekleyebilecektir.

5.       KANAT                 : Buradaki ihtiyacın Yasin’in Çin veya Arap liglerine pazarlanabilmesi ihtimaline göre değişeceğini düşünüyorum. Bruma ve Sinan birbirini yedekleyebilecek ve potansiyelleri çok yüksek oyuncular. Olcan da tecrübesi ile kanat rotasyonunda katkı verebilecek bir isim. Yine de Galatasaray’ın bu pozisyonda Alper Potuk, Olcay Şahan ve Engin Baytar gibi orta saha özelliklerine de sahip olan ve oyunun savunma tarafında da katkı verebilecek bir oyuncuya ihtiyacı var. Ancak, Emre Çolak’a bu sezon Oğuzhan Özyakup’un yaşadığı ilerlemeyi yaşatabilecek bir teknik adam ile anlaşılması durumunda Emre bu açığı kapatabilecek özelliklere fazlasıyla sahip.


Sonuç olarak en acil ve elzem transfer ihtiyacının orta saha, forvet ve stopere alınacak olan 5 oyuncu olduğunu düşünüyorum. Galatasaray teşhisi doğru koyarak tedaviyi de doğru yapmak zorunda. Yani ne yapıp etmeli, bu beş transferi hata yapmadan bitirmeli. Tabii ki ayrıca transfer edilecek bir sağ bek, bir kanat ve Telles’in ayrılması durumunda bir sol bek de takıma katkı sağlayacak transferler olur ancak bunların çok da hayati ihtiyaçlar olmadığı düşüncesindeyim. Scout ekibi ile ortak olarak yürütülecek bir çalışma ile bahsettiğim beş oyuncu Galatasaray’ın içinde bulunduğu mali darboğaz içinde dahi bulunabilir. Eğer bulunursa da Galatasaray’ı 2017’de tekrar zirveye oynarken görürüz.