Galatasaray yeni sezona kendi sahasındaki ikinci maçı da
kazanamayarak başladı. Hem de rakipleri Osmanlıspor ve Mersin İY gibi ligin
oldukça zayıf ekipleriydi. Dördüncü maçında ancak 5 puan toplayabilen
Hamzaoğlu, fiyasko şeklinde geçen transfer döneminin ardından gelen ağır
eleştirilerden etkilenmiş gözüküyor. Bana kalırsa geçtiğimiz sezon boyunca en
zorlu maçlarda dahi düşmediği hatalara yeni sezonun hemen başında, peşi sıra
düşmeye devam ediyor. Oysa Galatasaray tüm yapılan eleştirilere rağmen içerideki
iki kolay maçını kazanmış olsaydı şu anda ligin zirvesinde yer alacak ve
Hamzaoğlu da güven tazeleyerek salim kafayla yoluna devam edebilecekti.
Hamzaoğlu Mersin maçından sonra bir geçiş sürecinde
olduklarını ve zamanla düştükleri bocalama döneminden çıkacaklarını söyledi. Onun
bu ifadesine kısmen katılıyorum; nitekim Galatasaray gerçekten de bir geçiş
sürecine girdi ve biraz zamana ihtiyacı olduğu ortada. Ancak Hamzaoğlu ligin
başından beri ısrarla oyuna sürdüğü hatalı ilk on birlerle elindeki fikstür avantajını
kullanamadı. Artık onu çok daha zor ve sıkışık bir fikstür bekliyor ancak
mevcut kredisini çoktan tüketti bile.
Öncelikle şunu belirteyim, Melo ve Telles’in son gün
satılması, söz konusu rakamlar ile pek de hatalı bir hamle değil. Bana kalırsa
lige kötü başlamanın asli sebepleri arasında da yer almıyor bu ayrılıklar.
Ancak eksiklerin giderilmemiş olması gerçekten takımı oldukça olumsuz
etkiliyor. Grosskreutz fiyaskosu da bunun tuzu biberi oldu. Oysa ki Alman oyuncu
takımdaki birkaç yaraya birden merhem olabilecek bir isimdi. Şimdi gelelim
bahsettiğim hatalara.
Hamzaoğlu Süper Kupa’yı kazandığı Bursa maçında orta sahada
Bilal-Selçuk ikilisinin önünde Yasin-Sneijder-Podolski-Burak dörtlüsünü
oynatmıştı. Sezonun ilk resmi maçında gerçekten çok silik bir futbol oynanmış,
geriye dönüşlerde inanılmaz eksiklikler olmuş ancak Muslera’nın birkaç sihri ve
Bursa’nın dağılmış takımını o dönemde toparlayamamış olması sayesinde kupa
kazanılmıştı. Ne Burak, ne Yasin, ne Sneijder ne de Podolski oyunun defansif
tarafını oynayabilen oyuncular değil. Bunlardan hiçbirinin topun arkasına
zamanında geçerek alan kapatmak ve top kazanmak gibi özellikleri yok. Yalnızca
Yasin üst düzey fizik kalitesiyle bu açığını fazla koşarak kapatabiliyordu
ancak o da yeni sezonda ideal fizik
seviyesinde görünmüyor. Eğer takımınızın ileri dörtlüsü böyle komutan tipi
oyunculardan kurulu ise bu dörtlünün defansif zafiyetlerini gizlemenin tek
yolu onların etrafına en az iki asker koymak ve pis işleri onlara yaptırmaktır.
Ancak Hamzaoğlu’nun elinde böyle oyuncular yok! Orta sahadaki alternatifler bu
tanıma uygun oyuncular değil, aksine onlar da komutan!
Bu noktada Melo’dan da söz etmek gerekiyor. Birçok yorumcu Melo’nun bu askerlik görevini yapabildiğinden bahsediyor. Buna katılmıyorum; özellikle son iki sezonda yaşı ilerlemiş olan Melo önceki yıllarda yaptığı o iştahlı baskıyı uygulayamayan, top kazanmakta güçlük çeken, ileri çıktığı zaman geri dönemeyen bir oyuncu haline gelmişti. Ancak Melo çok akıllı bir oyuncu. Bu durumun kendisi de farkında olduğu için, ilerdeki komutanların defansif katkıya ihtiyacı olduğu anlarda kendisini stoperlerin arasına atıyor ve rakibe bu bölgede kalabalık bir defans gücü ile cevap veriyordu. Gel gelelim bu durumda da Galatasaray durmaksızın baskı yiyen ve rakibine ceza sahası dışından bolca şut çekme fırsatı veren bir görüntüdeydi. İşte bu açık da geçtiğimiz sezon izlediğimiz ekstra bir Muslera performansı ile kapatıldı. Ceza sahasına gömülü oynayan bu Galatasaray rakiplerini tek farklı galibiyetler ile geçiyordu. Yani Melo kalmış olsaydı da bu defansif zafiyet devam ediyor olacaktı.
Peki yeni sezonda yapılması gereken hamle
neydi?
Aslında çok basit. Melo zaten gitmek istiyorken onu tutmak
artık akıl karı değildi. Ancak orta sahaya az önce bahsettiğim açıkları kapatabilecek,
genç, sert, tempolu ve güçlü bir askerin transfer edilmesi gerekiyordu. Bu
hamlenin yapılmamış olması, şu anda yaşanılan puan kayıplarının temel sebebidir
bana göre. Hamzaoğlu da Bursa maçında yaşanan zafiyeti görmüş ve ligin ilk
haftasında oynanacak olan zorlu Sivas deplasmanı öncesinde buna önlem almak
istemişti. Böylece ilk on bir tercihlerinde yapılacak hatalar silsilesi de
başlamış oldu. Hamzaoğlu Burak’ı yanında oturtarak ilerideki komutan sayısını
dörtten üçe indirip, problemi çözmek niyetindeydi. Fakat Burak yerine oyuna
sürdüğü isim bir komutan olmayan ancak kendisini bir komutan zanneden Olcan’dı.
Olcan da tembel bir oyuncu olduğu için bu yaraya merhem olamadığı gibi,
hücumdaki çeşitliliğe de ket vurmuş oldu. Problem sürüyordu. Sıradaki
Osmanlıspor maçında ise bu kez Yasin’i kenarda görüyorduk. Hamzaoğlu ileri
dörtlüyü üçe indirmek fikrinde haklıydı, ancak yerine oynattığı isim yine
hatalı bir tercih olmuştu: Umut Bulut. Eski fizik gücünün çok uzağında olan
Umut belki geri koşuyordu ancak bunlar çok etkisiz koşular. O da top
kazanamıyor, o da doğru baskıları yapamıyor, sonuçta Galatasaray defansif
zaafını kapatamıyordu. Muslera da artık kurtarıcı olmak bir tarafa, yediği
hatalı gollerle puan kayıplarına ortam hazırlıyordu.
Konya maçında da Umut tercihi değişmemişti ancak fark
Melo’nun dönüşü olmuştu. Yine adeta üçüncü bir stoper gibi oynadı Melo bu
mücadelede. Nitekim Sneijder’in son 5 dk’da gelen gollerini bir tarafa
bırakırsak, geçen sezondaki tek gollü galibiyetlerin bir kopyasını izlemiştik
adeta. İşte bu galibiyetin ardından döndü denilen Melo Milano uçağına bindi; apar topar İstanbul’a getirilen Grosskreutz ise tarihi bir fiyasko sonucu
Ocak’a kadar oynatılamamak suretiyle transfer edildi. Önceki yazımda da
bahsettiğim gibi, orta sahadaki bu boşluğu doldurmanın ilk yolu olan; bu
bölgeye direkt oynayacak bir oyuncu transferi gerçekleştirilememiş olsa da;
ikinci yol olan, kanatlardan birine bir asker oyuncu transferi
gerçekleştirilmişti. Yani hepimiz öyle zannettik. Fakat Ocak ayına dek bu
ikinci yol da Galatasaray’a kapanmış oldu.
Hamzaoğlu da bu gelişmelerin üzerine gelen Mersin maçında,
hatalı on birlerine bir yenisini daha ekledi. Bursa maçında denediği ve
hüsranla sonuçlanacağı belli olan sisteme geri dönmüştü. İleri dörtlüyü üçe indirmekten
vazgeçti adeta.
Bu dörtlüyü bir arada sahaya sürecekseniz onları taşıyacak oyuncuları da etraflarına koymalısınız. Ancak orta sahada seçenekleriniz Jose, Selçuk, Bilal ve Hamit iken; sağ bekiniz Sabri iken bu dörtlüyü bir arada ilk on bire koyamazsınız!
Hele ki öndekileri taşıyacak oyuncularınızdan biri olan
Carole cezalıyken, yerine Olcan’ı koyduysanız bu ileri dörtlüde ısrar etmek
intihar olur.
Açıkçası bana kalırsa mevcut kadronun içerisinden çıkartılabilecek çözüm ortada. Çözüm; bu ileri
dörtlüden birinin kesinlikle yedeğe çekilerek kanatlardan birine orta saha
özellikli oyuncularınızdan birini yerleştirmektir. Daha somut konuşmak
gerekirse, aşırı derecede temposuz olan Podolski, hazır olana dek yedeğe
çekilmeli ve yerine Emre Çolak ilk on bire monte edilmelidir. (Podolski hazır
olduğunda ise sol kanatta Yasin ile rotasyona girmelidir). Böylece orta sahanın
ortasındaki ikiliniz Selçuk ve Jose’nin yanına gizli bir üçüncü orta saha
olarak Emre’yi koyar, öndeki Sneijder’i de 70 metre adam kovalamak zorunda bırakmazsınız! Sneijder’in böyle 70 m oyuncu kovalayarak top çalması onun
özverisini gösterir ve bu taraftarın tabi ki hoşuna gider. Ancak eğer siz
Sneijder’i bu müdahaleyi yaparken gördüyseniz bilin ki o takımda çok önemli
defansif zafiyetler mevcut. Bu geri dönüşleri Sneijder’e yaptırırsanız, bu
sefer ileride topu çekip 90’a vuracak hali kalmaz, siz de maçı kazanamazsınız.
Hamzaoğlu bu tarz teşhisleri geçtiğimiz sezon çok başarılı
bir şekilde koymuş ve tedavileri de vakit kaybetmeden uygulamıştı. Ancak bu
sezon içinde bulunduğu gergin ortam onu çok etkilemiş olmalı. Nitekim onun
gerginliği takımına da sirayet etmiş durumda. Önceki sezon boyunca kırmızı kart
görmeyen ve sadece oyununu oynamaya odaklanan Galatasaray takımı; yeni sezonda
yerini ilk beş resmi maçta üç kez kırmızı kart gören ve oldukça gereksiz bir
şiddetle hakemlere oynayan bir takıma dönüşmüş durumda. Bu gerginlik oyunculara
gol yapma noktasında da zorluklar yaşatıyor. Puan kayıpları yaşanırken kötü
oyuna rağmen yakalanan birçok net pozisyondan yararlanamadı sarı kırmızılı futbolcular.
Hamzaoğlu’nun milli aradan faydalanarak sakinleşeceğini ve artık doğru
hamleleri yapacak olduğunu düşünmüştüm ancak Mersin İY maçında beni yanılttı.
Hamzaoğlu hala oldukça gergin ve bu baskı ona hata yaptırıyor. Artık bir an
önce sakinleşerek en iyi bildiği işi yapmalı ve takımın zaaflarına çözüm
üretmeli. Aksi takdirde önündeki zorlu fikstürden hasarsız çıkması imkansız
hale gelecek ve artık daha fazla hasar alacak kredisi de kalmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder