13 Eylül 2015 Pazar

Gergin Galatasaray

Galatasaray yeni sezona kendi sahasındaki ikinci maçı da kazanamayarak başladı. Hem de rakipleri Osmanlıspor ve Mersin İY gibi ligin oldukça zayıf ekipleriydi. Dördüncü maçında ancak 5 puan toplayabilen Hamzaoğlu, fiyasko şeklinde geçen transfer döneminin ardından gelen ağır eleştirilerden etkilenmiş gözüküyor. Bana kalırsa geçtiğimiz sezon boyunca en zorlu maçlarda dahi düşmediği hatalara yeni sezonun hemen başında, peşi sıra düşmeye devam ediyor. Oysa Galatasaray tüm yapılan eleştirilere rağmen içerideki iki kolay maçını kazanmış olsaydı şu anda ligin zirvesinde yer alacak ve Hamzaoğlu da güven tazeleyerek salim kafayla yoluna devam edebilecekti.

Hamzaoğlu Mersin maçından sonra bir geçiş sürecinde olduklarını ve zamanla düştükleri bocalama döneminden çıkacaklarını söyledi. Onun bu ifadesine kısmen katılıyorum; nitekim Galatasaray gerçekten de bir geçiş sürecine girdi ve biraz zamana ihtiyacı olduğu ortada. Ancak Hamzaoğlu ligin başından beri ısrarla oyuna sürdüğü hatalı ilk on birlerle elindeki fikstür avantajını kullanamadı. Artık onu çok daha zor ve sıkışık bir fikstür bekliyor ancak mevcut kredisini çoktan tüketti bile.

Öncelikle şunu belirteyim, Melo ve Telles’in son gün satılması, söz konusu rakamlar ile pek de hatalı bir hamle değil. Bana kalırsa lige kötü başlamanın asli sebepleri arasında da yer almıyor bu ayrılıklar. Ancak eksiklerin giderilmemiş olması gerçekten takımı oldukça olumsuz etkiliyor. Grosskreutz fiyaskosu da bunun tuzu biberi oldu. Oysa ki Alman oyuncu takımdaki birkaç yaraya birden merhem olabilecek bir isimdi. Şimdi gelelim bahsettiğim hatalara.

Hamzaoğlu Süper Kupa’yı kazandığı Bursa maçında orta sahada Bilal-Selçuk ikilisinin önünde Yasin-Sneijder-Podolski-Burak dörtlüsünü oynatmıştı. Sezonun ilk resmi maçında gerçekten çok silik bir futbol oynanmış, geriye dönüşlerde inanılmaz eksiklikler olmuş ancak Muslera’nın birkaç sihri ve Bursa’nın dağılmış takımını o dönemde toparlayamamış olması sayesinde kupa kazanılmıştı. Ne Burak, ne Yasin, ne Sneijder ne de Podolski oyunun defansif tarafını oynayabilen oyuncular değil. Bunlardan hiçbirinin topun arkasına zamanında geçerek alan kapatmak ve top kazanmak gibi özellikleri yok. Yalnızca Yasin üst düzey fizik kalitesiyle bu açığını fazla koşarak kapatabiliyordu ancak o da yeni sezonda  ideal fizik seviyesinde görünmüyor. Eğer takımınızın ileri dörtlüsü böyle komutan tipi oyunculardan kurulu ise bu dörtlünün defansif zafiyetlerini gizlemenin tek yolu onların etrafına en az iki asker koymak ve pis işleri onlara yaptırmaktır. Ancak Hamzaoğlu’nun elinde böyle oyuncular yok! Orta sahadaki alternatifler bu tanıma uygun oyuncular değil, aksine onlar da komutan! 
Bu noktada Melo’dan da söz etmek gerekiyor. Birçok yorumcu Melo’nun bu askerlik görevini yapabildiğinden bahsediyor. Buna katılmıyorum; özellikle son iki sezonda yaşı ilerlemiş olan Melo önceki yıllarda yaptığı o iştahlı baskıyı uygulayamayan, top kazanmakta güçlük çeken, ileri çıktığı zaman geri dönemeyen bir oyuncu haline gelmişti. Ancak Melo çok akıllı bir oyuncu. Bu durumun kendisi de farkında olduğu için, ilerdeki komutanların defansif katkıya ihtiyacı olduğu anlarda kendisini stoperlerin arasına atıyor ve rakibe bu bölgede kalabalık bir defans gücü ile cevap veriyordu. Gel gelelim bu durumda da Galatasaray durmaksızın baskı yiyen ve rakibine ceza sahası dışından bolca şut çekme fırsatı veren bir görüntüdeydi. İşte bu açık da geçtiğimiz sezon izlediğimiz ekstra bir Muslera performansı ile kapatıldı. Ceza sahasına gömülü oynayan bu Galatasaray rakiplerini tek farklı galibiyetler ile geçiyordu. Yani Melo kalmış olsaydı da bu defansif zafiyet devam ediyor olacaktı.  
Peki yeni sezonda yapılması gereken hamle neydi?

Aslında çok basit. Melo zaten gitmek istiyorken onu tutmak artık akıl karı değildi. Ancak orta sahaya az önce bahsettiğim açıkları kapatabilecek, genç, sert, tempolu ve güçlü bir askerin transfer edilmesi gerekiyordu. Bu hamlenin yapılmamış olması, şu anda yaşanılan puan kayıplarının temel sebebidir bana göre. Hamzaoğlu da Bursa maçında yaşanan zafiyeti görmüş ve ligin ilk haftasında oynanacak olan zorlu Sivas deplasmanı öncesinde buna önlem almak istemişti. Böylece ilk on bir tercihlerinde yapılacak hatalar silsilesi de başlamış oldu. Hamzaoğlu Burak’ı yanında oturtarak ilerideki komutan sayısını dörtten üçe indirip, problemi çözmek niyetindeydi. Fakat Burak yerine oyuna sürdüğü isim bir komutan olmayan ancak kendisini bir komutan zanneden Olcan’dı. Olcan da tembel bir oyuncu olduğu için bu yaraya merhem olamadığı gibi, hücumdaki çeşitliliğe de ket vurmuş oldu. Problem sürüyordu. Sıradaki Osmanlıspor maçında ise bu kez Yasin’i kenarda görüyorduk. Hamzaoğlu ileri dörtlüyü üçe indirmek fikrinde haklıydı, ancak yerine oynattığı isim yine hatalı bir tercih olmuştu: Umut Bulut. Eski fizik gücünün çok uzağında olan Umut belki geri koşuyordu ancak bunlar çok etkisiz koşular. O da top kazanamıyor, o da doğru baskıları yapamıyor, sonuçta Galatasaray defansif zaafını kapatamıyordu. Muslera da artık kurtarıcı olmak bir tarafa, yediği hatalı gollerle puan kayıplarına ortam hazırlıyordu.

Konya maçında da Umut tercihi değişmemişti ancak fark Melo’nun dönüşü olmuştu. Yine adeta üçüncü bir stoper gibi oynadı Melo bu mücadelede. Nitekim Sneijder’in son 5 dk’da gelen gollerini bir tarafa bırakırsak, geçen sezondaki tek gollü galibiyetlerin bir kopyasını izlemiştik adeta. İşte bu galibiyetin ardından döndü denilen Melo Milano uçağına bindi; apar topar İstanbul’a getirilen Grosskreutz ise tarihi bir fiyasko sonucu Ocak’a kadar oynatılamamak suretiyle transfer edildi. Önceki yazımda da bahsettiğim gibi, orta sahadaki bu boşluğu doldurmanın ilk yolu olan; bu bölgeye direkt oynayacak bir oyuncu transferi gerçekleştirilememiş olsa da; ikinci yol olan, kanatlardan birine bir asker oyuncu transferi gerçekleştirilmişti. Yani hepimiz öyle zannettik. Fakat Ocak ayına dek bu ikinci yol da Galatasaray’a kapanmış oldu.

Hamzaoğlu da bu gelişmelerin üzerine gelen Mersin maçında, hatalı on birlerine bir yenisini daha ekledi. Bursa maçında denediği ve hüsranla sonuçlanacağı belli olan sisteme geri dönmüştü. İleri dörtlüyü üçe indirmekten vazgeçti adeta. 
Bu dörtlüyü bir arada sahaya sürecekseniz onları taşıyacak oyuncuları da etraflarına koymalısınız. Ancak orta sahada seçenekleriniz Jose, Selçuk, Bilal ve Hamit iken; sağ bekiniz Sabri iken bu dörtlüyü bir arada ilk on bire koyamazsınız! 
Hele ki öndekileri taşıyacak oyuncularınızdan biri olan Carole cezalıyken, yerine Olcan’ı koyduysanız bu ileri dörtlüde ısrar etmek intihar olur.

Açıkçası bana kalırsa mevcut kadronun içerisinden çıkartılabilecek çözüm ortada. Çözüm; bu ileri dörtlüden birinin kesinlikle yedeğe çekilerek kanatlardan birine orta saha özellikli oyuncularınızdan birini yerleştirmektir. Daha somut konuşmak gerekirse, aşırı derecede temposuz olan Podolski, hazır olana dek yedeğe çekilmeli ve yerine Emre Çolak ilk on bire monte edilmelidir. (Podolski hazır olduğunda ise sol kanatta Yasin ile rotasyona girmelidir). Böylece orta sahanın ortasındaki ikiliniz Selçuk ve Jose’nin yanına gizli bir üçüncü orta saha olarak Emre’yi koyar, öndeki Sneijder’i de 70 metre adam kovalamak zorunda bırakmazsınız! Sneijder’in böyle 70 m oyuncu kovalayarak top çalması onun özverisini gösterir ve bu taraftarın tabi ki hoşuna gider. Ancak eğer siz Sneijder’i bu müdahaleyi yaparken gördüyseniz bilin ki o takımda çok önemli defansif zafiyetler mevcut. Bu geri dönüşleri Sneijder’e yaptırırsanız, bu sefer ileride topu çekip 90’a vuracak hali kalmaz, siz de maçı kazanamazsınız.


Hamzaoğlu bu tarz teşhisleri geçtiğimiz sezon çok başarılı bir şekilde koymuş ve tedavileri de vakit kaybetmeden uygulamıştı. Ancak bu sezon içinde bulunduğu gergin ortam onu çok etkilemiş olmalı. Nitekim onun gerginliği takımına da sirayet etmiş durumda. Önceki sezon boyunca kırmızı kart görmeyen ve sadece oyununu oynamaya odaklanan Galatasaray takımı; yeni sezonda yerini ilk beş resmi maçta üç kez kırmızı kart gören ve oldukça gereksiz bir şiddetle hakemlere oynayan bir takıma dönüşmüş durumda. Bu gerginlik oyunculara gol yapma noktasında da zorluklar yaşatıyor. Puan kayıpları yaşanırken kötü oyuna rağmen yakalanan birçok net pozisyondan yararlanamadı sarı kırmızılı futbolcular. 

Hamzaoğlu’nun milli aradan faydalanarak sakinleşeceğini ve artık doğru hamleleri yapacak olduğunu düşünmüştüm ancak Mersin İY maçında beni yanılttı. Hamzaoğlu hala oldukça gergin ve bu baskı ona hata yaptırıyor. Artık bir an önce sakinleşerek en iyi bildiği işi yapmalı ve takımın zaaflarına çözüm üretmeli. Aksi takdirde önündeki zorlu fikstürden hasarsız çıkması imkansız hale gelecek ve artık daha fazla hasar alacak kredisi de kalmadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder