Başlarken

Eğer Türkiye'de doğduysanız ve spora ilgi duymayan azınlıktan değilseniz, çok büyük bir ihtimalle babanızın tuttuğu takımı destekleyecek ve 7 yaşından 77 yaşına dek bu takımla ilgili her konuda sonu olmayan sohbetlerin, ateşli tartışmaların içinde olacaksınız demektir. Hatta öyle anlar olur ki aslında söylemek istediklerinizin bir çoğunu söyleyememişken artık sizi dinleyecek kimse kalmaz ve deyim yerindeyse söyleyecekleriniz içinizde kalır.


İşte benim de bugün bu sayfaya bir şeyler yazıyor olmamın sebebi aslında bu; içimde kalmasın. Ben de küçük yaşlardan beri babamın tuttuğu takım olan Galatasaray ile gecemi gündüzümü geçirdim diyebilirim. Evde, okulda, işte, sokakta, cafede, barda, kıraathanede, bayramda, tatilde hatta bangır bangır müziğin altında gece kulübünde bile futbol konuşabilen, "Galatasaray'ın hali" üzerine kafa yorabilen bir insanım. Biliyorum bir çoğunuz da böylesiniz. Yalnız bunlar bana yetmedi, twitterda çok sevgili takipçilerimin ana sayfalarını işgal etmek de yetmedi. 


Durum böyle olunca kendi çapımda böyle bir sayfa açarak, anlatmak istediklerimi rahat rahat buraya yazabileyim, paylaşmak istediklerimi bu sayfada yayınlayayım istedim. Tabi "Yahu kardeşim okuyalım okumasına da, ne yazacaksın buraya?" diyebilirsiniz. Bilgim el verdiği ölçüde Türk ve Avrupa sporu hakkında güncel konular üzerine tamamen sübjektif yorumlar yapacağım. Daha çok küçük görüş yazıları gibi olmasını planlıyorum. Ha "Tamam anladık, peki bunca spor yazarı varken; Uğur Meleke, Ali Ece, Mehmet Demirkol varken oturup da niye seni okuyalım kardeşim?" diye soracak olursanız, cevabını bilmiyorum. Yazması benden.


Bu girizgah niteliğindeki ilk yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum. Umarım buraya yazacaklarımı okumaya değer bulacak birkaç güzel insan olur.